Ülkeler serisine devam… “Amerika’da nasıl? Türkiye’de nasıl?”, sonrasında “Hindistan’da nasıl? Türkiye’de nasıl?” derken sırada “Peru’da nasıl? Türkiye’de nasıl?” var 🙂 Bayılıyorum yeni kültürlerle tanışmaya… Doğayla bütün olabildiğim an’lara… Ve bildiğim kültürden farklı olanla karşılaştığımda aldığım hazzı yazıyla ne kadar anlatabilirsem o kadar… Hani o bölgede uzuncana da kalınca normalleşiyor ya her şey, normal olsun istemiyorum unutmamak için… İşte bu yazı da Peru normalleri 🙂
Peru insanlarından başlayalım. Ne yazık ki Türk insanları gibi misafirperver değiller, en azından benim deneyimim böyle. Hani Cem Yılmaz’ın bilindik repliklerinden biri olan “Faruk eczanesi!” halimiz ne yazık ki Peru’da yok. Yardımseverseverlik yanlarından geçmiyor. İngilizce bilseler bile asla İspanyolca konuşmaktan ödün vermiyorlar. Belki de mizaçları sert, ben o ayrımı yapamadım ama bilemiyorum yaniii…. İyi birşey mi diyorlar kötü bir şey mi bazen anlamak güç… Ay bir milliyetçilik konusuna değinmeden geçmeyeyim. Ben kendime milliyetçi derim, benimki de neymiş pehh… Peru deyişleri bile bir farklı. Şimdi klavyem izin vermedi yazamadım “u”nun üzerinde bir kalınlaştırıcı çizgi var aslında. Bu da demek oluyor ki cümle içinde bile bu kelimeyi kullansan baskın söyle!
Sigara konusu gerçekten çok şaşırtıcı. Büyük şehirlerde de küçük lokasyonlarda da sokakta sigara içen bir kişiye rastlamanız neredeyse imkansız. Hatta biz herhalde “sokakta sigara içmek yasak” gibi bir kuralları olduğunu düşündük ki, öyle bir kısıtlama da yokmuş. Lokallerden sohbet ettiğimiz birine bu konuyu sorduğumuzda “akşam 18.00’den sonra içiliyor genelde” gibi bir yanıtı oldu ama pek mana veremedik. Durum böyle olunca yerlerde de bir tane izmarit göremiyorsunuz. Ha bir de elektronik sigara burada legal. Büyük şehirlerde satışı için özel dükkanlar da var.
Bunun yanından her köşe başında bir yasak tabelası görüyorsunuz. Korna çalmak yasak, çalarsan xxx sol ceza. Bankaya şapkayla girmek yasak girersen xxx sol ceza gibi gibi mantıklı mantıksız birçok şey yasak… En komik geleni de cezaların yuvarlak bir rakam olmaması… Mesela 550 sol değil de 543 sol gibi küsüratlı bir rakam belirlenmiş 🙂
Peru’da Ulaşım için detaylı bir blog yazmıştım, tekrar yazmayayım. Bu konuda en önemli farklılık güvenlik konusu ve bunun için geliştirdikleri en pratik yöntem… Deneyimimizin hepsi bu yazıda.
Lima’daysanız döviz büroları bolca var. Hoşuma giden tarafı hani bizde yan yana döviz bürosunda bile kur değişebiliyor ya, burada benim karşıma çıkanların hepsi aynıydı. En iyi kur için ona buna bakmana gerek kalmıyor. İlginç olan bir diğer şey de, bu bürolar haricinde sokak başlarında üzerlerinde döviz alım satımı yaptıklarını belli eden reflektörlü yelekler giyen adamlar olması. Ama karaborsa satış yapan bu satıcılardan sakın almayın diyorlar, sahte çıkma olasılığı çok yüksek…
Bisiklet yolları konusunda bir kademe atlamışlar bize göre… Büyük şehir deyince Peru’da, tabii Lima geliyor akla. Şehir tam bir bisiklet şehri. Tüm sahil hattı, şehrin popüler ana caddelerinde rahatça gidilebilmesi için yollar yapılmış. Tabii bu yolları kullananlara günümüz koşullarında scoterlar da eklendiğinden karşıdan karşıya geçerken bu trafiğe de dikkat etmek gerekiyor tabii…
Tarif deyince, korna seslerini söylemeden geçemeyeceğim. Aynı! Türkiye… Gerçekten burada benzer durumdayız. Car car basıyorlar kornaya. Yaya geçitleri bizdeki gibi, kırmızıda da geç yeşilde de, at kendini caddeye. Avrupa ile alakası yok. Biz Türkler Peru’da rahatız bu konuda, yabancılayacağımız hiç bir şey yok 🙂
Lima her ne kadar büyük bir şehir olsa da şehrin en cafcaflı yerlerinde (Bizde Taksim, Kadıköy gibi düşün) şehrin gürültüsünü bastıran şey kuş sesleri. Evet evet yanlış duymadın! Hem buna eklenen bir güzellik daha var ki o da… Nereden bu kuş sesi geliyor diye kafanı kaldırdığında bir sincap daldan dala geçebiliyor. Peru, Amazon gibi doğal bir cennete ev sahipliği yaparken büyük şehirlerde de gerek park alanları yaratılması, gerek şehrin içinde bolca karşınıza çıkan ağaçlar ve bunların içlerinde yaşayan hayvanların bir şekilde korunuyor olması insanı mutlu ediyor. Biz ise harika! yükseklikte binalar dikip, muhteşem! beton alanlar yapmaya devam edelim.
Güvenlik konusu biraz tartışmalı anladığım kadarıyla. Ancak gitmeden evvel yaptığımız araştırmada Lima’da iki bölge dışında kalan bir otelde kalmamak konusunda çok yazı okumuştum ve öyle de yaptık. Ancak bu bölgelerin sokaklarında gezerken gördüğümüz lüks ya da değil bir çok evin yüksek duvarları vardı ve üzerleri tel örgü ve güvenlik sistemleri ile donatıldığını gördük. Farklı muhitlerden araçla geçerken de iki demir girişi olan evlere sıklıkla rastladık. Bir de Lima’da kaldığımız otellerin hepsinin girişinde özel güvenlik görevlileri vardı. Tüm bunlar bizim pek de aloışık olmadığımız şeyler olduğundan göze çarpıyordu. Ancak kendi deneyimimizde Lima’da bir sorun yaşamadık, Arequipa’da ise kaldığımız otel odasından Cenk’in montu çalındı ve o gün bir tırmanış yapacağımız da göz önüne alınırsa oldukça nahoş bir deneyimdi.
Yavaş hayatlar… Adalar’a ilk taşındığımda öğrenmeye başladığım, İzmir’de iyice perçinlenen “yavaşlamak” kavramı özellikle İstanbul’da yaşayanlar için imkansızı istemek gibi bir kavram, biliyorum. Ama iş Peru’ya geldiğinde bunun “daha da! yavaşlamak mümkün olabilir mi” nin yanıtını burada alıyorsunuz. Lima’daki şehirlisinden, Amazon’daki yerlisine hepsi bizim bildiğimizin ötesinde yavaş bir yaşam içindeler.
Sokaklar bu kadar mı temiz olur. Büyük şehrinden, ufak yerleşimlerine, kabilesinden, adada yaşamına kadar Peru’da birçok yaşama tanıklık ettim; küçüklü büyüklü her yer tertemiz. Yerlerde çöp adına bir şey yok. Daha dün Ada’da yürürken bir adam gözümün içine baka baka alakasız bir yere çöp torbasını bırakıp gitti. Ve kendisini uyarınca neler olduğunu da anlatmama gerek yok, şu an gözünüzün önünde canlanabildiğini tahmin edebiliyorum.
Eczanelerinin bizdekinden farklı bir çalışma prensipleri var. Bizdeki gibi akşam 18.00 oldu mu kapat gibi bir zorunlulukları yok, geç saatlere kadar açıklar. Birçok eczanede cam paravan arkasından hizmet veriliyor. Açıkta kalan birçok şey de kilit altında. Özellikle kozmetik ürünler bizden çok pahalı. Örneğin minicik kutu bir el kremi bile Türkiye’nin üç katı bir fiyatta…
Casinolar ülkede serbest. Örneğin Lima’da Miraflores bölgesinde bizim kaldığımız otelin etrafında yanlış hatırlamıyorsam üç-dört tane vardı.
Meyve sebzede farklılık olur mu, olur 🙂 Ürün çeşitliliğini söylememe bile gerek yok. Herhalde yirmiden fazla meyve türü denemişimdir. Hadi bu coğrafyadan… Daha da önemlisi ülkede GDO’lu ürün satışı yasak. Bu da demek oluyor ki markete, pazara nereye giderseniz gidin bol ve sağlıklı ürün tüketiyorsunuz.
Pazar demişken… Hani bizde bazı sokak pazarları için üstü kapalı alanlar oluşturulmuştur ve tezgahlardan alışveriş yaparsınız ya. Burada ise bir bina içinde bir ya da iki katlı geniş bir alan düşün ve yine tezgah mantığı satış yapılıyor. Bir de bizde haftanın tek günü olur, onlarda her gün açık bu pazarlar… Ve her şehrin büyüklüğüne göre illa ki en az bir böyle bir pazar alanı oluyor. Oldukça da renki olduğundan turisti de çeken yerler.. Ve tabii söylemeden geçemeyeceğim et, balık, tavuk, kemirgen, sakatat… aklına ne geliyorsa satış sırasında soğutucularda değiller. Bu da koku, hijyen ve risk diye bağırıyor benim için! Satış var ve ölmediklerine göre de, bir bildikleri vardır deyip yola devam…
Seyyar satıcılar çok… Büyük şehrinden kasabasına her yerdeler. Ancak bizdekinden ısrarcı değiller. Öyle olunca da hiç rahatsız olmuyorsunuz.
Tuktukları şehirlerde görmedik. Ama Peru Amazon’una giriş noktası olan İquitos’a karayolu olmadığından içeride ulaşım da sıklıkla tuktuklar aracılığı ile yapılıyor.
Macera deneyimleri deyince de Peru tabii.. Bizde olmayan Buggy, Sandsurf bizim deneyimlediklerimiz. Elbette ki Amazon’un bir bölümü de Peru’dan geçiyor ki, bu deneyimi anlatabilmem için yaşamadıysan eğer yaşayabilmeni dilerim. İnanılmaz bir doğanın içinde bizim ne yazık ki hiç bilmediğimiz ekolojik sisteme dahil olmak başlıbaşına bir tecrübe. Ve bu tanıklık sırasında pirana tutmak, Amazon’da yüzmek, ağaçların köklerinde sallanmak, yunuslarla kahvaltı etmek gibi gibi ler de yanında bonus…
Elbette ki yüzyıllar öncesine dayanan tarihi… Bizim de Göbeklitepe’mizin reklamı yapmamış olduğumuzu düşünmeniz beni üzer 🙂 Şaka bir yana bizim tarihimizi asla yadsımıyorum. Peru deyince ilk akla gelen İnka dönemi elbette… Ancak bunun da öncesinde var olan Uroslar ve o günden bugüne bilmem kaçıncı nesildir aynı yaşamı sürdürme çabasından vazgeçmeyenlerin yaşadığı Titicaca Gölü’nde bir Uroslu aile ile kalabilmekse tarihe dokunmak gibiydi.
Doğası ise inanılmaz! Of biliyorum laf dön dolaş Amazon’a geliyor ama ne yapayım Amazon işte. Bizde yok 🙂 Şaka bir yana sadece Amazon da değil. Yağmur ormanlarından çölüne, okyanusundan nehrine, sıra dağlarından kanyonuna wowww….
Doğa demişken canım Türkiyemizde eğer ki tırmanış hobiniz ya da mesleğiniz değilse yaşamak ya da bir şehre turist olarak gittiğinizde yükseklik hastalığı yaşamak zorunda değilsiniz. Herkese olacak diye bir şey yok ama pek de sevimli bir tecrübe olmuyor kendileri… Uzun uzun anlatmıştım daha önce bizim deneyimleri, okumak istersen burada…
Polislerin kıyafetlerinden, yemeklerdeki çeşitliliklerine, Amazon’da çocukların bahçelerinde yavaş hayvan olmasından, evin bahçesinde yirmi cm lik tarantula gezebilmesine kadar daha anlatacak onca şey var aklımda… Ama zaten günümüzde odaklanma süresi inmiş azıcık dakikalara, daha da uzatmayayım 🙂 Buraya kadar okuduysan bir yorumunu alırım artık… Ve bu yazı ilgini çektiyse belki bunları da okumak istersin…
Deniz aslanlarından çöle, oradan Nazca’ya şaşırtıcı bir gün!
Peru’nun gizli hazinesi: Titicaca
Gün 6- Piranalarla sen de yüzer misin?



