Gitmeden önce bir dolu seyahat sitesi araştırdım. İşte Arequipa‘ya da bakarken okuduğum bir yazıda ‘zaman sınırı olmayan gezginlerin gittiği yer’ yazıyordu. Evet biz de genele baktığımızda çok da kısa bir süre için gelmedik Peru’ya ama listeden Machu Picchu’yu çıkarıp Colca Canyon’u ekleyecek kadar da yürekliydik. Çünkü gitmeden önce aynı, gittik aynı, döndük aynı soru: “Ooo Machu Picchu için mi gittiniz?”. Hayır ne yazık ki, hedef yerimiz olan Amazon için geldik Peru’ya 🙂 Ve buraya kadar gelmişken buna iki hafta daha ekleyelim dedik ve rotayı güneye çevirdik. Elbette Machu Picchu görülesi ama inanın Peru = Machu Picchu değil…
Ve biz de oldukça yorgun ama meraklı bir şekilde 05.00’te, günün ilk ışıkları ile birlikte Arequipa’da, kalacağımız hostelin sokağına girdiğimizde bizi bir sokak sofrası karşıladı. Hani İtalyan filmlerinde sokaklara uzun masalar kurulur ya heh işte onun gibi. Belli ki akşam kurulan bu masa hala toplanmamıştı ve bizim sırt çantaları ile sokağa girişimizle ‘Nereden Geldiniz?’, ‘Hadi bize katılın’ sesleri gelmeye başladı masadan. Sonra bir baktık karşıdan dört genç geliyor, üç erkek ortada bir kız zilzurna sarhoş, kol kola girip birbirlerinden destek alarak evlerinin yollarını bulmaya çalışıyorlar. Diğer tarafta iki kişi daha… Okuyunca nahoş gibi düşünülebilir ama hepsi o kadar tatlıydılar ki. Kendi hallerinde, kimseye sataşmadan bulaşmadan eğlenmişler, günün ağarmasıyla da günü tamamlıyorlar ya da bilemiyorum tabii belki de başlatıyorlar 🙂
Otelin kapısı vardığımızda kilitliydi. Yan camdan gördüğümüz resepsiyon görevisi ise anlamsız gözlerle kapıya doğru yöneldi. Duolingo 1.faz İspanyolca bilgimle rezervasyonumuz olduğunu söyledim. Adamın anlamsız bakışına ek, gözleri de kocaman oldu ve girişi 12.00’de yapabileceğimizi söyledi. Sırt çantalarını resepsiyona emanet ettikten sonra o saate kadar şehri turlamak üzere tekrar dışarı çıktık.
Aynı sokağın devamına gittiğimizde 2-3 bar varmış aynı sokakta, görüdüğümüz insanlar da buralardan dağılıyorlar demek ki. Barlardan birinin ismi dikkatimizi çekiyor; İstanbul! “Hadi canım!” derken karşısındaki restaurantı görüyoruz; El Turco! Ha ha! Arequipa’da kaç Türk yaşıyordur ki ve biz onun restaurantının ve muhtemelen aynı adamın olan barın sokağındaymışız 🙂 Açıldığında tekrar uğradık, sahibi ile tanışamadık ama içeride Türk bayrağı, Atatürk fotoğrafı, nazar boncuklu süslemeler görmek bizi mutlu etti.
Plaza de Armas yani ana meydana doğru yavaş yavaş sokak aralarından yürümeye başladık. Hadi bir düşün, sabah 05.30 ve karşına en ilginç ne çıkabilir? Peki söylüyorum, Star Wars kostümlü 10-15 genç! Anlam veremeden bunlar da mi sarhoş acaba diye, yanlarından yumuşakça sıvışırken girdiğimiz diğer sokakta askerler sıraya girmiş ama çok acayip bir kostümle! Yahu neredeyiz biz?
“Arequipa Kafası” diye birşey olmalı… tabii benim tabirimle 🙂 İnsanlar bir yandan neyin kafasında diye düşünürken, benim kafa da bir leyla aslında. 2.335 metre ile birkaç gün sürecek irtifada günlerimizin ilk günü bugün. Kafamdaki hal, ciddi baş ağrısı irtifadan mı yoksa bir gün önce 04.00’te uyanıp bu gece de yolda kötü bir uyku deneyimi geçirip bu saatlerde günü öğlen gibi yaşamamızdan mı hiç bir fikrim yok henüz…
Sokaklar bomboş. Plaza de Armas’a vardığımızda neredeyse bir biz varız koca meydanda. Ki sonradan göreceğiz, burası şehrin kalbi ve tıklım tıklım olacak… Her gün binlerce insan burayı ziyaret ediyor.
Derken… bir baktık sesli yürüyüş sesleri sabahın sessizliğini bozdu ve bir asker grubu köşeyi dönerek oturduğumuz bankın önüne doğru gelmeye başladı. Sonra bir diğeri… sonra bir diğeri… duruma anlam vermeye çalışırken neredeyse bir saat içinde meydanın dört bir yanı çeşitli asker gruplarıyla sarıldı. Bir tarafa da bir tak kuruldu, askeri müzik grubu yerini aldı. Biz durumu anlamlandırmaya çalışırken öğrendik ki, bu her Pazar yapılan bir seremoniymiş. En üst rütbelerden dört kişinin gelmesi ise üç! saat beklendi. Neredeyse tüm hazırlıklarına tanık olduk ve hem seremoniyi yukarıdan izlemek hem de kahvaltımızı yapabilmek için bir cafenin terasında yerimizi aldık. Önce bu üst rütbeden kişiler meydanın dört bir tarafını yürüdüler, sonrasında sokak aralarında bekleşen din mensupları, okul öğrencileri, dans okulları ve belki benim anlayamadığım farklı kurumlara dair gencinden yaşlısına birçok kişi sırayla yürüyüşlerini tamamladılar. 10.00 sularında oradan ayrıldığımızda hala tören sürüyordu.
Burada en merak ettiğim yerlerden biri Mundo Alpaca. Arequipa alpaca ürünlerini alabileceğiniz merkez nokta. Mundo Alpaca’da satışını yapan en meşhur yerlerden biri. Şehrin içinde çok güzel bir kompleks oluşturmuşlar. Önce bilgilendirme tebalalarının olduğu bir koridordan geçiyorsunuz ve burası bir bahçeye açılıyor. Burada çeşit çeşit alpaca türünü canlı görme, hatta besleyebilme olanağı yakaladık. Oradan yünlerinin nasıl işlendiğine dair bilgilendirmeler yapıp, sonrasında da beklenen son olan satış mağazasına doğru sürükleniyorsunuz 🙂 Şaka bir yana çok güzel ürünler var gerçekten. Hafif ve acayip sıcak tutuyor. Ama çok pahalı! Neyse birşey almadık buradan ama aklım da kalmadı değil…
Tekrar sokak aralarındayız. Şehrin tarihi dokusu benzersiz. Beyaz Şehir diyorlar buraya. Sanırım şu ana kadar Peru’da en beğendiğim yer oldu burası. 1600lerden kalan yapılan, kiliseler… Kilise demişken… Bugün Pazar olduğundan belki bir Pazar ayinine denk gelirsek gireriz diye düşünürken, bir kilisenin önünde yoğun bir kalabalık görünce hadi biz de katılalım diye yaklaşmaya başladık. Yaklaştıkça şaşkınlığımız da artmaya başladı. İnsandan çok köpekler ağırlıktaydı kalabalıkta. Evet evet yanlış okumadım, köpekler ve birkaç da kedi. Bu günü evcil hayvanların kutsanmasına ayırmışlar. Kapıda ücretsiz aşıları da yapılıyor. Kiliseye girdiğimizde her tarafta köpekler ve aileleri sosyalleşiyordu. Gerçekten ilginç bir deneyimdi! Arequipa Kafası diyorum ya, al bir neden daha sana 🙂
Bolognesi köprüsü meşhurmuş. Rotayı oraya çevirdik sonra. Buradan Misti Dağı tüm heybetiyle izlenebiliyor. Ve sanki turistik bölge ile yerel bölge bu köprü ile ikiye ayrılıyor hissini verdi bana.
Saati 11.00 ettik ve ee artık hazırdır herhalde oda diye eşyalarımızı bırakmak için otele geri döndük. Sabahın soğuğu kendini güneşe bıraktığından ağırlık yapmasın diye paltoları bıraktık, sırt çantalarımızı da odaya alıp, bir saat kadar dinlendikten sonra tekrar dışarıdaydık.
Meydanın sabahtan kalan pisliği hızlıca temizlenmiş hatta biz gittiğimizde sokakları yıkıyorlardı. Öğle yemeğimizi Mercado San Camilo‘da yeriz diye düşünüyorduk aslında. Evet Lima‘da gittiğimiz Mercado’ya benzerdi burası da ama daha küçüktü. Yemek yiyebilecek de bir yer olmadığından sadece gezmekle yetindik bu sefer. Ama hemen durumu fırsata çevirdim ve insan portreleri çekmeye başladım. Keyifli kareler de yakaladım sanki 🙂
Mercado’nun etrafı her türlü ürünün satıldığı dükkanlarla çevrili ama öyle girilesi bir restaurant bulamadık etrafta. Ama ne önemi var öyle değil mi? Beklentisiz gezinirken etrafta daha şaşırtıcı olabiliyor herşey. Arequipa da böyle bir yer. Sağa sola bakmanın yanı sıra başınızı da kaldırın, sizi şaşkına çeviren mimari özellikler, bazen binaların tepelerinde olabiliyor.
Otelimiz sabah gittiğimiz meydana çok yakın bir konumda… Bu da turistik yerin göbeği olduğu anlamına geliyor. Yani eşittir, yemek, su çok pahalı 🙂
İki günde çölde olup, bugün yüksek rakımda sokakta günü geçirince anlamadan yanmışız. Sokakta herkes koca koca şapkalar takıp, ellerinde güneş kremlerini yüzlerine boşuna boca etmiyorlar herhalde, bizimkisi ise odada dinleniyor yine…
Bizim öğle yemeği akşam yemeğine evrildi ve erken saatlerde odamıza çekildik. Sözde İstanbul Bar’a gideriz diyorduk ama yalan oldu. Sırtım yorgun ama keyfim yerinde… dinlenip yarına zımba gibi olmalıyım. Yüksek irtifa bizi bekler!
Bu yazı ilgini çektiyse bunları da okumak isteyebilirsin;
Deniz aslanlarından çöle, oradan Nazca’ya şaşırtıcı bir gün!