Peru’nun gizli hazinesi: Titicaca

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

Mutlu haber şu ki, güneşli! bir Puno sabahına gözümüzü açtık.

Birkaç gündür yaptığımız en güzel kahvaltıyı sundu bize otelimiz. Şu yükseklik hastalığı ne garip bir şeymiş, geçmek bilmiyor. Baş ağrım nispeten azaldı, nefes darlığı Cenk’te biraz yoğun bendeyse daha hafiften etkisini halen gösterirken, taksimiz gelene kadar şehri biraz keşfedelim diye sokaklardayız yine. Şehrin çok tatlı bir çarşısı var merkezde. Dar ara sokaklarındaysa geçmişin izleri buram buram hissediliyor. Boşuna ‘Capital folklórica del Perú’ (Peru’nun folklorik başkenti) demiyorlar Puno için… Peru’nun Bolivya sınırındaki yüksek rakımlı gölü olan Titicaca da, işte bu şehrin kıyısında yer alıyor ve yarınki uçuşumuza kadar işte bu gölde olacağız.

Dün resepsiyona rica etmiştik bize güvenilir bir taksi ayarlaması için. Daha önce de bahsettiğim gibi Peru’da ulaşım ciddi sorun. Şehirlerarası ulaşım gibi, şehir içi ulaşımda da önceden parasını konuşmadan ve güvenli olduğunu bilmeden herhangi bir transfer hizmeti almamamız konusunda uyarılmıştık. Çünkü bir anda kendinizi başka bir istikamete giderken bulabilirsiniz. Bunun sonuçlarını da siz düşünün! Bir de büyük sırt çantalarımızı bir geceliğine emanet etmek istedik otele ki, küçük sırt çantalarımıza ihtiyacımız kadarını alıp rahatça gidebilelim Titicaca’ya…

Peru'nun gizli hazinesi: TiticacaTaksi ile Kalapajra Limanı‘na (Puerto Kalapajra) geldik. Liman dediğime de bakma… Titicaca Gölü’ne açılan bir derenin uç noktasındaki bu alanda, bir gün önceki yağmurda yumuşayan çamura bata çıka bizi alıp bu gece konaklayacağımız adaya götürecek kayığı bekliyoruz.

Titicaca Gölü, deniz seviyesinden 3.827 metre yükseklikte yer alan dünyanın en yüksek gezilebilir ve üzerinde yaşam olan gölü! Göl alanının %56’sı Peru’ya, %44’ü ise Bolivya’ya ait ve üzerinde farklı farklı büyüklüklerde adalar mevcut. Bu adalardan birkaçı çok popüler ve Puno’dan günübirlik turlarla gitme olanağı sağlıyorlar. Bizse bu adalar yerine yüzen adalara (floating islands) gitmeyi ve bir gece burada kalmayı tercih ettik. Hatta bu adalardan birinde yaşamını sürdürmekte olan lokal bir ailenin adasındaki kulübede… Gerçekten de bu adalar bizim bildiğimiz kara mantığında değil, anlatacağım.

Limanda bizi iletişimde olduğumuz Luis’in yeğeni karşıladı limanda. Yaklaşık on beş dakikalık tekne yolculuğu ile bu gece evimiz olacak adamıza ulaştık. Yol boyunca gördüğümüz manzaralar bugünün keyifli geçeceğini şimdiden bize müjdeliyordu.

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

 

Luis ve ailesinin yaşadığı bu adada üç kulübe var. Göl manzaralı yatağı, temiz bir tuvaleti, önündeyse rahat bir koltuk ve iki kişinin rahatça uzanıp manzaranın tadını çıkarabileceği ekstra yatağı olan geniş bir terası var kulübemizin. İçi ise çok basit döşenmiş ve otantik renkler hakim…

Hava da o kadar güzel ki şansımıza. Bu arada yanlış anlaşılma olmasın lütfen, içimizde içlikler, üzerimizde kalın çorap ve paltolarımız var 🙂 Ama dünkü havadan sonra tam da istediğimiz gibi! Luis göldeymiş, bizi eşi karşıladı koca bir gülümseme ile. İstediğimiz gibi dinlenebileceğimizi ve öğleden sonra Luis’in geleceğini söyledi. Biz de hemen kendimizi terasa attık. İkimizin de yüzleri gülüyor!

 

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

 

Ben terasta manzaranın ve yüzüme vuran güneşin tadını çıkarıyordum ki… Luis’in adasında yaşayan en küçük aile ferti pıtır pıtır yanıma geldi elinde buranın meşhur içeceği İnka colası ile. Yahu nasıl muzır birşey anlatamam. Her an nasıl bir yaramazlık yapsam diye dolanıyor etrafta. Bu arada bizim kulübe direkler üzerine inşa edildiğinden deniz seviyesinden birkaç metre yukarıda.Ufaklık buraya çıkan merdivenleri tırmanmış yanımıza gelebilmek için o küçücük boyuyla, sonra terasta düşüp kalkıyor. Ben suya düştü düşecek tedirgin etrafında pervaneyken, ailesinden kimse yok etrafta. Cenk de diyor “o alışık herhalde, koşma peşinden”. Ay ne bileyim yine öğretilmişlikler mi peşimde ne?

Neyse… Çocuğu çaktırmadan aşağı indirip ailesine teslim edip bir süre daha terasta Cenk’le vakit geçirdikten sonra Luis teknesi ile yanaştı. Birlikte göle açılma zamanı…

Adalarda yerliler İspanyolca ya da Keçuva dili yerine, kendi yerel dilleri olan Aymara dilini kullanıyorlar. Çocuklarsa artık İspanyolca öğreniyorlarmış… Luis Duolingo’dan İngilizce öğrenmiş kendi çabası ile ve birlikte dört saate yakın göldeydik. Yol boyunca bize halkından, gölün özelliklerinden, iklimden, geçmişlerinden ve kültürlerinden bahsetti.

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

Peru'nun gizli hazinesi: Titicacaİnka efsanesine göre, baş Tanrı Inti (Güneş Tanrısı), gölün Bolivya tarafındaki adalardan biri olan Isla Del Sol’da (Güneş Adası) yaşamış. Ve Güneş Tanrısı’nın iki çocuğu ki bunlar aynı zamanda karı ve kocalar -Manco Capac ve Mama Ocllo- Cuzco’da İnka İmparatorluğu’nu kurma görevini üstlenmişler. Ama bu büyük medeniyetten önce de bu sular, başka kültürlere ve uygarlıklara da ev sahiliği yapmış. İşte Uroslular da, bu gölün üstündeki adalarda yaşayan yerli bir topluluk. Kaldığımız aile de Uro yerlilerinden… Bu gölde yetişen bir bitkiyle yapılan bu adalarda, Uros halkı kendilerine farklı bir yaşam biçimi geliştirmişler. Tekne ile göl üzerinde yavaş yavaş ilerlerken gördüğümüz küçük aile gruplarının oluşturduğu büyüklü küçüklü adalar mevcut. Lima’dan güneye inerken geçtiğimiz yerlerde tanık olduğumuz insanların üzerlerindeki o otantik kıyafetlerin, eşyaların geneli turistlerin ilgisini çekmek içinken; ülkenin güneydoğusundaki bu gölse gizli bir hazine gibi. 8.372 km2 lik bu alan, yüksek rakımıyla And Dağları’nın üzerindeki koca bir okyanus gibi. Yirmi beşten fazla nehir burayı besliyor. Ve Uroslular hala yüzyıllar önceki atalarının yaşadığı şekilde yaşanlarını sürdürebilme çabasındalar…

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

Topluluklarında kadınlar erkekler eşitler. Erkek dikiş dikebilirken kadın da avlanabiliyor mesela… Yönetimde, günlük işlerde hep bir aradalar… Kültürlerine o kadar sahip çıkıyorlar ki, medeniyetler değişse de onlar hala ‘olabildiğince’ yüzyıllar öncesinin yaşamınındalar bugün de!

Peru'nun gizli hazinesi: TiticacaGeçmişe gittiğimizde İnkalar’a vergi ödememek için su üzerinde bu fotoğraftaki teknelerde yaşıyorlarmış. Tabii bunlar şu an gelen turistleri gezdirmek için yaptıkları küçük versiyonları… Bugüne gelindiğinde ise “totora” adı verilen sazlardan yaptıkları adalarda yaşamaya başlamışlar. Bugün Luis bize de totoraları nasıl kesebileceğimizi öğretti. Öyle de kolay değilmiş hani diplerinden bunları kesmek. Ben bir iki tanesini zor kestim valla. Cenk daha başarılıydı benden 🙂 Hatta tadına da baktık. Biraz salatalığa benzettim ben. Sarılarını ev yapmakta kullandıklarını söyledi Luis, yeşilleri ise adalarını beslemek için yere seriyorlarmış. Beş yılda bir evlerin altı kompost oluyormuş. Bu nedenle gündelik hayatlarında da sürekli bu otların yenilenmesi, çürüyenlerin atılması gerekiyor.

 

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

Şu an itibariyle 160 ada varmış Titicaca’da… Bizim kaldığımız yüzen adalar (floating islands) haricinde sabit adalar da var gölde. Bu arada kaldığımız adalar gerçekten yüzüyor. Örneğin kulübedeyken yanımızdan geçen küçük bir teknenin dalgası bile adanın sallanmasına neden oluyor! Güneş enerjisi kullanıyorlar adalarında. Öncesindeyse gaz lambası kullanıyorlarmış. O da günde iki saat idare edebiliyormuş.  Her adanın bir bot izni varmış. Kuzey, orta ve güney olarak bölmüşler adaları ve her bölgeden her gün 20’şer bot çıkabiliyormuş göle… Ve her bölgede bir ilkokul var. Lise ve üniversite için şehre gidip gelmeleri gerekiyor. Ve bir de hastane dedikleri, tek doktorlu bir kulübe. İlaçlarsa ücretsizmiş…  Futbolu çok seviyorlarmış, 10 tane takımları varmış… Bunlar da adadan genel kültür bilgileri 🙂

 

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

Biraz aile yapılarından bahsetti sonra Luis. Uros yerlilerinin topluluğuna girebilmek için Uroslu biriyle evlenmek gerekiyor. O zaman size de bir ada yapılıyor ve kendi adanızda bir aile kurabiliyorsun. Sonrasında da eğer istersen kendi aileni getirebiliyorsun adana… 

Peru'nun gizli hazinesi: TiticacaDevlet Uros halkını destekliyor. Turistik kazançları haricinde de onlardan vergi almıyorlar. Yönetimde Uroslu üç kadın ve üç erkek temsilcileri varmış. Okumak, çalışmak için özel izinle şehirde yaşamaya gidebildiklerini söyledi Luis. Tabii belli şartlarla. Her ne için gittilerse, yapıp dönmek için beş yıl izinleri oluyor. Dönmezlerse devlet tekrar adalarında yaşamalarına izin vermiyor ve bu konuda katılar. Ve bir şekilde yedi yıla kadar esneyebiliyor ama bu süre de aşılırsa atılıyorlarmış.

Sonra farklı bir yüzen adaya çıktık. Burada nasıl avlandıklarını, günlük hayatta neler yaptıklarını, evleri, adaları nasıl inşa ettiklerini öğrendik. Yine totora bitkisinden yaptıkları bu iki katlı tekneler ile küçük bir seyahat yapıp başka bir adaya gittik devamında…

Gerçekten de zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Luis’den dinlediklerimiz, su üzerinde ilerlerken tanık olduğumuz farklı adalardaki yaşamlar inanılmazdı.

Luis bizi adamıza geri getirdiğinde gün yavaş yavaş batıyordu. Harika bir gün batımına tanık olduk terasta uzanırken… Ve güneşte hafiften ısınan bedenlerimiz tekrar soğuğa teslim oluyordu.

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

Göl şartlarında balık haricinde de hangi eti yakalayabilirlerse yiyorlarmış. Flamingo, tavuk, martı… Uçan türleri vurarak avlanıyorlarmış. Martılar burada bizim adadakilere göre daha küçükler. Hayvanlar küçük olduğunda çıkan et az olduğundan genellikle çorba yapıyorlarmış. Artık soyları da tükenmekteymiş. Cenk’le aramızda konuşurken, “Bizim Adaya gelseler gözleri döner herhalde bizim koca martıları gördüklerinde” diyorduk. Islak mevsimde suyun sıcaklığı -7 dereceleri buluyormuş. Yaklaşık 50 metre derinliği olan bu gölden daha çok alabalık çıkıyor. 14 kg’a kadar yakaladıkları olmuş. Ve akşam Luis’in eşi bize harika bir alabalık yaptı. Gerçekten yediğim en güzel soslanmış balıklardan biri olabilir.

Gece perdelerimizi örtmedik hiç… Önümüzdeki karanlık göle, ileride gördüğümüz Puno şehrinin ışıkları eşlik ederek uyuduk. Ara ara gözlerimi açtığımda gördüğüm genişlemiş ay’sa manzarama ışık katıyordu.

Kulübenin içinde herhangi bir ısıtıcı olmadığını bilerek geldik buraya. Ama gece üşümememiz için verdikleri dört anneanne battaniyesinin yetersiz kalacağını ise hiç! düşünmemiştik. Geceyi üşüyerek geçirdiğin üç gece say deseler baş sıraya yazarım, net… Sabah 05.00 sularında kalktığımızda çıtır çıtırdı kemiklerimiz. Bedenimizin soğukluğu bir tarafa, ısınmak için giydiğimiz kıyafetler de buz kovasından çıkmış gibi olduğundan bir türlü ısıtamadık da kendimizi.

Gün yavaş yavaş barakanın gerisinden doğmaya başladı. Biz de şapkalar, eldivenlerimizi giyip, olabildiğince çok yerimizi henüz ısıtamayan güneşe verme çabasındayız. 10.00 gibi Luis teknesi ile bizi ankaraya bırakmadan önce, yine eşinin hazırladığı kahvaltı ile karnımızı doyurduk.

Luis, anakaradan bizi önce sırt çantalarımızı alabilmemiz için otele, oradan da Puno’ya yakın bir şehir olan Juliaca’daki havalimanına bırakacak olan transfer aracını bulmamızda destek oldu. Yaklaşık bir saat sonra havalimanındaydık. Gördüğüm en küçük ve en güzel! havalimanı burası… Güvenlik kontrolsüz içeri girip, istediğiniz zaman aynı kapıdan çıkış yapabilecek kadar küçük. İçeride bir kafesi var. Odun ateşinde pişen pizza kokusu tüm havalimanını sarıyor. Kahveleri desen, lüks bir yere taş çıkarır. Ve fiyatlar da öyle havalimanı kazığı da değil… Bense önümde not defterim bir yandan yazıyorum, bir yandan kahvemi yudumluyorum. İnsan uçak rötar yapsın diye bu kadar mı ister 🙂 durup durup orada daha çok vakit geçiremediğime yanıyorum.

Ve geziye başladığımız yer olan Lima‘ya doğru yoldayız.

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

Dün gece o kadar üşümüşüz ki ikimizde de hastalık emareleri kendini gösteriyor. İyi ki Amazon’a gitmeden önce kendimize iki gün ara tanımışız. Şimdi hızlıca iyileşmemiz lazım. Ve acaba yükseklik hastalığı deniz seviyesine inince hemen kesilecek mi? Yoksa o da kademeli olarak azalacak mı? Göreceğiz bakalım…

Durup durup düşünüyorum hala az önce el sallayarak uzaklaştığımız bu yaşamları… Biz sıcak yataklarımızda uyurken, sadece bir gününe tanık olduğumuz bu yaşam, 14.000 km ötede varlığını sürdürüyor. O insanlar her sabah kalkıp totoraları toplamak zorunda ki adaları suya teslim olmasın. O çocuklar ve ebeveynleri her sabah buz gibi havada o teknelere atlamalı ki yegane okullarına gidebilsin. O kadın o yastığı dikmeli, Luis şapkasını samanlardan sarmalı ki gelen turistlere satıp para kazanabilsin. O balıklar her gün tutulsun ki sofralarda sıcak birşeyler olabilsin…

Şartları gerçekten çok! zor. Bizim zihinlerimizde büyüttüğümüz küçücük şeyler onların normali. Sorgulattın ve gerçek anlamda düşündürttün bana Titicaca ve Uros halkı… Kattığın an’lara, anılara, düşündürttüklerine minnettarım!

Peru'nun gizli hazinesi: Titicaca

 

Bu yazı ilgini çektiyse bunları da okumak isteyebilirsin;

Peru rotası oluşuyor!

Peru yolcusu kalmasın!

Pasifik’in İncisi: Lima

Deniz aslanlarından çöle, oradan Nazca’ya şaşırtıcı bir gün!

Arequipa Kafası

Colca Kanyon’da iki gün…

 

Facebooktwittergoogle_pluslinkedin

Benzer yazılar

Yorum Yapın

*