Yaşarken Öldüklerim

Yaşarken Öldüklerim

Madem yas konuşuyoruz. En tanıdığımız ölümle gelen yas… Fazlasıyla bildiğim sular ne yazık ki. Hani okyanus dalgasına benzetiliyor ya yas… Ben de o vahşi dalgalarla çokça kere boğuştum hayatım boyunca. Evet çoğu kez çarptı, diğer tarafa attı. Gün geldi biliyorum deyip buraları, durulttum o suları. Zor muydu? Evet, “çok” zordu.

İlk ölümle tanışmam 7 yaşında Ali dedemin ölümüyle oldu. Mübadelede Girit’ten İzmir’den gelmişler, sonra İstanbul’da uzun yıllar kuyumculara imalat yapmış. Akciğerleri bu zehirle olan temasa dayanamayıp 65’lerinde benden bu kadar demişti. Ölümünün ardından gazetede bir ölüm ilanı yayınlanmıştı. O küpürü bir hafta okul çantamda gizli gizli taşıdığımı hatırlıyorum. Çıkarıp çıkarıp bakıyordum ders aralarında. Benim ilk yas ritüelim meğer bu olmuş…

Ardından Günseli teyzem… Dedemle ölüm tarihleri arasında çok zaman yok diye hatırlıyorum çocuk zihnimde. Beraber zaman geçirirken keyif alırdım teyzemle. Annem bir süre hastaneye ona bakmaya gitmişti. Teyzemin ölümüne üzülmüştüm; ama annemin “bence” uzun bir süreyi benim yerime onunla geçirmek zorunda olmasına da üzülüyordum. Sanırım o sıralar acımı hafifletmek için ona ihtiyacım varmış.

7-8 yaşlarındayken üst komşumuzun gelinlerinin beyninde bir tümör görüldü. Anlatılan bütün hikayelere maruz bırakıldığımı ancak sonra sonra fark ettim. Bu ölüm beni çok korkutmuştu. Ablada ne semptom oluyorsa bende de görülüyordu aynıları… Ailem, ya doğruysa paniğiyle doktor doktor gezdirmeye başlamıştı beni. Birçok test… Ve tabii ki birşey bulunamadı. Ve ölüm korkum da onun ölümü sonrası başladı.

15 yaşıma kadar anneannemle yaşamıştık Moda’daki evimizde. Biz farklı bir eve geçtiğimizde çok sarsılmıştım. Büyümek zorunda bırakılmıştım sanki. Tüm çocukluğum, arkadaşlarım, anılarım… Farkında değildim o zamanlar ama şimdi fark ediyorum ki sosyal çevremden koparılmanın yası içindeymişim meğer. Anneannem şeker hastasıydı ve diyetini doğru yapmamayı tercih edince ayağı kesildi. İlk belirtiyi ben görmüştüm hatta. Annem yine bakıcı görevini üstlendi hastanede, kaç tane kardeşi olmasına rağmen. Ben bir kere daha yalnızdım. Ve hastanede ölümü gerçekleşti Cazibe’nin…

17 yaşımda işi gücü kendisi olması normal karşılanacak bir ergenken babama kanser teşhisi kondu, 3 ay da ömür biçilerek… “Çok paranız varsa yurt dışında tedaviye götürün” ile başlayıp; “Biz böyle bir türle ilk defa karşılaşıyoruz” ile devam eden konuşma sonrası, babam ölümüne kadar geçen on yıllık sürede Londra’da tedavi oldu. Ve benim ilk defa bu sene öğrendiğim Beklentisel Yas kavramını ben babamla on yıl yaşadım. Babamın ölüm anında yanındaydım. Harika bir geçişti benim nazarımda. İlk aşkım babam, yoğun bakımda onu görmeme izin verildiği sırada yanındayken öldü.

Babamın tedavisi devam ediyordu ve ben 22 yaşımdaydım, babaannem öldüğünde. Ağırlaştı dediler, evine gittik annem ve babamla. Onlar salonda otururlarken, ben babaannemle odasında yalnızdım. Köşede bir noktaya bakıp birşeyler mırıldandığını hatırlıyorum. Nefes alışı normal gibi değildi. Sonra öldü. O ve ben vardık sadece odada… Yumuşak bir geçiş gibi hissettim o an. ‘Evde ölüm’e ilk ve son tanık oluşumdu bu. Apar topar birileri gelmiş, poşetleyip götürmüştü. Birkaç saat önce yanı başında oturduğum insan şimdi bir poşetteydi ve ‘bekletmeden defnetmeliyiz’ konuşmaları geçiyordu. Birkaç saat önce yanı başında oturduğum insanın bir poşete girmesi yetmemiş, birkaç saat sonra da toprağın içinde olması gerekiyordu. Çok acayip! Vedalaşmak için başka şeylerin de “mümkün” olabileceğini o sıralar bilmiyordum.

Şükür ki uzun bir ara vardı, çok canımı yakan başka bir ölüme… Ve 2013’te ağabeyime akut lösemi teşhisi kondu. O günden son bir haftasına kadar iyileşecek diye umut bağladığım ama üç sene süren bilinmezlik ile geçen süreçte tekrar beklentisel yas sürecinde buldum kendimi… Babam gibi Burç’un ölümü de birçok altı çizilesi not bıraktı hayatıma… Elbette bunları o ateşten gömleği giydiğim günlerde görmeme imkan yoktu…

Yaşarken Öldüklerim… Her ölüm sonrası çıkan Buse, aynı Buse olmadı. Yazdıklarım bende derin izleri olan ölümler… Arkadaşlarımın ölümleri, evcil hayvanlarımın ölümü, doğal afetlerde giden tüm canların ölümü, içinde ölüm barındırmayan ölümlerim de oldu tüm bu süreçte … Ve ben tüm onlara şükran borçluyum beni ben yaptıkları için…

Babam ve Burç…Sizlerin yaşamından ve ölümünden çok şey öğrendim. En büyük şükranım da size…

Yine o okyanus dalgalarına dönersek eğer… Ben yaslarımla dolu okyanusumda yüzmenin çırağıyım. Çırağım, çünkü yüzüyorum diyemem ve hiç de diyemeyeceğim sanırım. Ve yasın sevgi ile yakın bir teması olduğunu düşünüyorum. Ben yas sularında onlardan kalan bu naif sevgi ve taşıdığı izler sayesinde boğulmadan yüzmeye çalışıyorum sadece…

Peki senin yaşarken ölümlerin neler, paylaşmak ister misin?

İsimlerini anmadan geçmek istemiyorum. Babam Ferit Ağnaday, ağabeyim Burç Ağnaday, dedem Ali Ağnaday, babaannem Saadet Ağnaday, anneannem Cazibe Onurer, teyzem Günseli Hardal, dayım Çelik Onurer ve adını anımsayamadığım komşu ablanın anısına, şükranla…

Bu yazı ilgini çektiyse sayfamdaki bu bölüme de göz gezdirebilirsin.

Facebooktwittergoogle_pluslinkedin

Benzer yazılar

Yorum Yapın

*