Lefkoşa, Mağusa ve Hayalet Şehir Maraş…

flag

Üç yıldır baharı Girne’de karşılıyoruz. Bu sene bahar yetmez yazını da görelim deyip ikinci bir kaçamak yaptık… Her ne kadar Rum kesiminde sıcak nedeniyle turuncu kod* verilmiş olsa da bize sıcak işler mi hiç; aslanlar gibi yollardayız yine… Tatil köyüne gitmemize karşılık tesisin duvarları arasına sıkışmadık ve kızımla çıktık yeni yerleri keşfe…

İlk istikamet… Lefkoşa… Öncelikle küçük bir bilgi; Girne’den Lefkoşa’ya dolmuşlar kalkıyor ve fiyatları da oldukça uygun… Yolculuk yaklaşık yarım saat sürüyor. Gezilebilecek birçok yer merkezinde ve anlatacaklarımın bir bölümüne yürüyerek ulaşmak mümkün… Ancak bazıları için taksi, araç kiralama gibi alternatif yollara ihtiyaç bulunuyor.

CEN_4165

Büyük Han… Filmlerden çıkma bir yer, 1572’de Osmanlı valisi tarafından yaptırılmış… İki kattan oluşuyor aşağıda keyifli bir avlu ve cafeler, üst katta da el sanatlarının sergilenip satıldığı sevimli dükkanlar bulunuyor. Özellikle ortadaki süslü merdivenler olmak üzere hanın birçok yeri fotoğraf çekmek için ideal… Çarşının içinden geçerken karışınıza bir anda Birleşmiş Milletler kontrolündeki Yeşil Hat çıkıyor. Kıbrıs vatandaşlarının geçebilmesine karşılık Türkiye’den gelen Türklere ne yazık ki geçişler serbest değil. Durum böyle olunca da bize sadece bakmak düşüyor tabii…

CEN_4168

CEN_4178Hemen yakınında yer alan ve günümüzde koruma altında bulunan Arabahmet Mahallesi‘nin ara sokaklarında gezmek ayrı bir keyif. Başınızı sola çevirin Rum sokakları, sağa çevirin Türk sokakları… Savaşın izleri her tarafta… Askeri bölge konumu nedeniyle bazı yerlerde fotoğraf çekmeniz bile yasaklı… İzin verilen yerlerde ise fotoğraf tutkunları her köşenin başında… Gördüğünüz kareler sırasında şaşkınlık yaşamamanız imkansız… Sessiz kaldığınız anlar oluyor ne yazık ki…

Yiğitler Burcu Parkı‘ndayız… Arabahmet Mahallesi’nde yer alıyor yine… Rum kesimi ile Türk kesiminin arasında sınırını oluşturuyor denebilir. Rum kesiminde gezinen insanlar, arabalar ya da tam anlamıyla “hayat” kahvemizi içerken önümüzden akıp geçiyor. Sadece tel örgüler ve çok da uzun olmayan bir bayır var bizi onlardan ayıran… Parkın bir karşı ucundan baktığınızda binaların üzerindeki silah izleri bugün bile varlığını sürdürüyor.

CEN_4180

DSC02101

DSC02094Savaş çocukları olmamıza şükrederken, bir kere daha benzer izlere dokunmak üzere aracımızla Barbarlık Müzesi‘ne doğru yola çıkıyoruz. Aslında Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve çocuklarının evi burası… Ne acı ki 1963 yılında Rum baskınlarından biri de Binbaşı’nın görevde olduğu bir günde evine oluyor ve bu saldırıda korunmak için sığındıkları banyoda eşi, çocukları; o gün misafirliğe gelen beş misafiri de evin çeşitli mekanlarında şehit oluyorlar. Bahçe içindeki bu ev daha sonra yaşanan zulmün belgelerini barındıran bir müze olarak bugüne ulaşıyor. Duvarlardaki kurşun delikleri, saklanmak için üzerlerine attıkları bornozdaki kan lekeleri, mektup ve fotoğraflar ile ürpertici bir dönem müzesi…

DSC02097

1Yeşil Hat boyunca yollarda geziniyoruz. Birçok ev savaş sonrası yenilenirken bazılarında savaşın izleri yaşıyor. Bir binaya gözümüz takılıyor, hala içinde insanlar yaşıyor. Binanın bir cephesine dikkatli baktığınızda çatısındaki siper hala duruyor, her tarafı silah delikleriyle dolu… Öğreniyoruz ki, binanın sahibi herhangi bir restorasyona izin vermiyormuş o günleri zihinlerden silmemek adına…

DSC02118Tarihi Girne Kapısı‘ndan geçiyoruz. Bu kapının da ilginç bir geçmişi var. Venedik Dönemi’nde surlarla çevrili Lefkoşa’ya giriş ve çıkışlar buradan yapılırmış. Venedik askeri valisi Francesco Barbaro’nun adından dolayı kapıya Vali Kapısı denilirken, Osmanlı ile İngiliz Sömürge Dönemi’nde Lefkoşa-Girne yolu buradan geçtiğinden ‘’Girne Kapısı’’ adıyla anılır olmuş. Eskiden kapının sağ ve solundaki surlarla bitişik ve sadece kemerli geçidinden şehre girilip çıkış yapılırken Osmanlı Dönemi’nden 1879’e kadar bütün gece kapılar kapatılır olmuş. 1931 yılında Girne Kapısı’nın sağ ve solundaki surlar kesilerek trafiğe açılmış… Şimdi ise hemen yanından aracımızla geçebiliyoruz.

DSC02086

DSC02088Boğaz Şehitliği‘ndeyiz… Kıbrıs Barış Harekatı’ndaki 327 şehidimiz yatıyor burada… Kocatepe Gemisi’ni bilirsiniz, harekata katılan bir Türk gemisi… Yanlış bir iletişimden dolayı Türk jetleri tarafından bombalanıp batırılıyor ve bu gemiden 67 şehit veriliyor. 60’ı Akdeniz’de kalınırken 7’si bulunuyor ve onlar da diğer şehitlerimiz ile birlikte Boğaz Şehitliği’ndeler… İlk alanda mezarlık bölümü yer alırken, merdivenlerle çıkılan üst bölümde ise Tankut Öktem’in yaptığı heykeller yer alıyor. İçimiz buruk, saygıyla önlerinde eğiliyoruz…

Yol boyunca Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Meclis binasını görüyoruz, oldukça mütavaziler… Bu arada size bir soru, hani belki bir gün yarışma programlarında falan çıkarsa şaşırmayın diye… “Dünyada neresi iki ülkenin de başkentidir?” O zaman yanıtı artık biliyorsunuz…Tabii ki “Lefkoşa”… Yarışmayı bu soruyla kazanırsanız paranın %25’i benim 🙂

DSC02133

DSC02146Günün kalan bölümünü Mağusa‘ya ayırıyoruz. St. Barnabas Arkeoloji ve İkon Müzesi‘ndeyiz… Barnaba İncili’nin yazarı Aziz Barnabas’ın 18.yy’dan kalma zengin bir ikon koleksiyonu burada bulunuyor. Bahçe bölümünde yer alan Papazların odaları ise restore edilerek Kıbrıs’ın Neolitik döneminden Roma dönemine dek geniş bir çizgideki tarihsel sürece ait çeşitli eserler sergileniyor.

Buraya kadar gelmişken eğer dış kapının yakınındaki kuruyemişçi amca oradaysa uğrayabilirsiniz. Hem Kıbrıs’a özgü kurutulmuş meyve ve kuruyemişleri deneyebilir (mesela Kıbrıs cevizi…) hem de yine buraya özgü içkisi Zivania (Kıbrıs içkisi)’yı tadabilirsiniz. Adı gibi zıvanadan çıkmamak için aman ha çok içmeyin, çabuk çarpıyormuş 🙂

DSC02153Uzunluğu 3 km.’yi bulan, yüksekliği 9-18 metre arasında değişen ve surların dış kısmında genişliği 46 metreyi bulan geniş hendeği ile Lüzinyan surları Mağusa’yı sarmakta…. Orta kısmında bulunan Lala Mustafa Paşa Camii (St. Nicholas Katedrali) Lüzinyanlar döneminde inşa edilmiş ve Akdeniz dünyasının en güzel gotik yapılarından olduğu belirtiliyor. Geçmişinde birçok kral ve kraliçenin taç giydiği önemli bir simge… 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun fetih politikası sebebiyle yanına bir minare eklenerek camiiye çevrilmiş… Önündeki Cünbez Ağacı‘nın meyvelerinin de birçok derde deva olduğu belirtiliyor.

Lala Mustafa Paşa Camii’nin hemen karşısında Namık Kemal’in Zindanı‘nı görüyoruz. Altta küçük bir yatak odası üst bölümde de çalışma odası yer alıyor. Namık Kemal, Vatan Yahut Silistre adlı oyununun sahnelenmesinden sonra buraya sürgün edilmiş…

Sıcak altında bu kadar gezdikten sonra en önemli tavsiyem de Petek Pastanesi‘nde soluklanmak… Eğer iki kişiyseniz sipariş listenizi veriyorum… Biriniz dondurma, diğeriniz de limonata… kiii birbirinizden otlanabilin 🙂

maa

maVe Yasak Kent Maraş…  1974 öncesi Kıbrıs ekonomisinin %60’ını tek başına ayakta tutan, Akdeniz’in en ünlü tatil merkezlerinden biri olan Maraş, şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolü altında… Birleşmiş Milletler de anlaşmalar gereği Maraş’ta gözlemci statüde asker bulunduruyor. Halen iki ülke arasında büyük çıkar çatışmalarına neden olan bölge, barış müzakerelerinde tarafların uzlaşamadığı konuların en önemlilerinden biri olduğu söyleniyor. 1970’lerde Sophia Loren, Elizabeth Taylor gibi ünlülerin sıklıkla geldiği bu bölgede, ilk 7 yıldızlı otelinde burada olduğu rivayet ediliyor. Şimdi hayalet şehir olarak uzaktan birkaç fotoğraf alabildiğimiz Maraş’ın insanın içinde bıraktığı iz çok acayip…

Kıbrıs ne kadar deniz ve kumar turizmi olarak anılsa da bir gün de olsa tarihine de dokunmak gerek diye düşünüyorum. 1970’lerin gözünden bugüne bakabilmek, görebilmek, bilmek ve hissetmek için belki de…

*Turuncu kodun kırmızı koddan bir önceki kod olduğu; kırmızı kod verildiğinde sıcak nedeniyle devlet daireleri dahil bütün işyerlerinin resmi tatil edildiği söyleniyor.

Bu yazı ilginizi çektiyse aşağıdakiler de ilginizi çekebilir;

Lefkoşa, Mağusa ve Hayalet Şehir Maraş

Girne’de Bahara Merhaba

Kapalı Maraş artık Açık

Facebooktwittergoogle_pluslinkedin

Benzer yazılar

Yorum Yapın

*