Uzun yıllardır arkadaşlığından mutluluk duyduğum biri Yeşim Varol. Bir çoğumuz O’na TRT’deki Süper Dadı programından aşina… Benim O’nu tanıma nedenimse anne kimliği… Kızlarımız 2 yaşlarındayken ilk okul deneyimlerini birlikte yaşadılar. Ve biz de bunu bahane edip yıllardır bir aradayız. O uzun yıllardır kadın erkek ilişkileri, aile içi iletişim ve kurumsal ilişkiler alanında danışmanlık veriyor. Bir çoğumuz hayatımızla ilgili bir şeyleri danışmaya gidiyoruz da danışılan taraftaki duygular nasıl, onların hayatları nasıl devam ediyor merak etmişimdir hep… İşte yanıtları 🙂
Busece: Yeşim’i televizyondan, seminerlerinden, yazdığı kitaplardan biliyor bir çoğumuz… Bu yola girişin nasıl oldu?
YV: Aslında yolun yarısında değişen bir hikayem var.Üniversite eğitimi için benim gönlümde hep psikoloji yatıyordu. Annem benim gibi hassas biri için zor bir meslek olduğuna inandığından ısrarla ilk tercihim olan ODTÜ Psikoloji’yi sildirmişti sınavdan bir gece evvel. Yerine İşletme Fakültesi’ni yazdım ve kazandım. Sonuçta işletme okudum ama gönlüm hala psikolojideydi. Mezun olduktan sonra çalışma hayatına girdim ama sonra fark ettim ki ben ömrümün sonuna kadar bu işi yapmak istemiyorum. İngiltere’de Davranış Bilimleri ve Terapi Uygulamaları eğitimi almaya karar verdim ve tüm paramı bu eğitime verip, cebimde 50 sterlin ile Londra’ya gittim. Yanlarında kaldığım aile bana oda sağlıyordu, ben de yarım gün çocuklarına bakıyordum. Aile beni o gün havaalanından almaya gelmese, üzerimdeki parayla tek yapabileceğim konsolosluğa gidebilmek olurdu herhalde. (Gülümsüyor) Aldığım bu eğitim üzerine, “işte bu benim” diyerek devam ettim, Danışmanlık Psikolojisi eğitimi aldım. Aupair olarak aldığım para benim bir öğünümü anca karşılıyordu. Baktım ki okula gidip gelmek yeterli değil, Londra’yı da bir solumam lazım. Ama para yok. Komşu evlere temizliğe gitmeye başladım. İnan farklı bir deneyimdi. Düşünsene İstanbul’da iyi bir maaşın var, altında araban var, paran var. Ama orada öğrencisin. Her şey sil baştan. İngiltere’deki eğitimlerimi tamamladıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve büyük bir firmada Türkiye Satış Müdürü olarak işe başladım. Bu arada da koçluk eğitimleri almaya başladım. Kurumsal Koçluk, Yaşam Koçluğu ve İlişkiler Koçluğu eğitimlerini takiben artık ben bu işe başlayabilirim dedim ve kendi ofisimi açmaya karar verdim.
Çevrem için hep iyi bir dinleyici oldum; birçok insanın akıl danıştığı biriydim. Mevcut işimden istifa edip danışmanlık yapacağım deyince insanların bakış açısı bir anda değişti ve o aramalar, sormalar kesildi. Sana ne oldu, danışmanlık da ne diye. Ben önce kendime başarılı olacağımı ispatlamaya çalıştım. Daha çok çalışmaya, yazmaya ve farklı eğitimler almaya başladım. Hayal değil bilinçli adımlarla ilerlediğimi gördüklerinde çevrem de desteklemeye başladı. Sonuçta bugün ben sevdiğim işi yapıyorum.
Busece: Niye danışmanlık peki?
YV: Ben insanları çok seviyorum. İnsanlara yararımın dokunması benim için öncelikli bir dürtü. Şunu hatırlıyorum; lisedeyken bile benden çok daha büyük komşumuz, kocasıyla problemini oturup benimle paylaşıp akıl sorardı… Ses sanatçılarının tarağı mikrofon yapması gibi… (Gülümsüyor) Benim de en iyi bildiğim şey sanırım ilişkiler hakkında insanlara yardım edebilmek…
Busece: İlişkilerle ilgili yazdığın dört kitabın var. Yeni kaleme aldığın kitabı da bir süre sonra raflarda göreceğimizi biliyorum. Biraz içeriğinden bahseder misin?
YV: Bugüne kadar yazdığım kitaplar, çok severek kaleme aldığım, seanslara gelemeyen kişilere de ulaşmayı, bir şeyler aktarabilmeyi hedeflediğim satırlardan oluşuyor. Şimdiki kitap biraz daha kadınlara yönelik bir kitap oldu. Çünkü Türk toplumunda kadın aldatılma endişeleriyle yaşıyor. Toplumumuz maalesef hala kadın ve erkeğe farklı haklar veriyor. “Erkektir, ne yapsa yeridir” diyoruz erkek çocuklarına… Kız çocuklarına da “Yuvayı dişi kuş yapar” mottosuyla yaklaşıyoruz. Bu da büyüdüklerinde ilişkilerde çok ciddi sorunlara sebep oluyor. Seanslarımda da, seminerlerimde de o kadar çok kadında “Bir gün mutlaka aldatılacağım” inancını görüyorum ki; “Erkek bu güven olmaz, eşim beni bir gün mutlaka aldatacak.” korkusuyla yürütüyor evliliğini. Bu endişe de aslında doğasında güzel gidecek bir ilişkinin bozulmasına sebep oluyor. Sırf bu çekirdek inanç sebebiyle çeşitli önlemler almaya çalışıyor kadın ve ilişkiyi sunileştiriyor. Kadının şüpheleri bozuyor ilişkiyi. İşte bu yüzden, kitapta da kadınların özellikle aldatılmayla ilgili toplumdan ve yetiştirilme tarzından gelen o inançlarını irdeleyerek, kadınların beni aldatıyorsa korkusuna hitap etmek istedim.
Busece: Nasıl önlemler alıyorlar aldatılma kaygısını ortadan kaldırmak için?
YV: Kadınlar farklı farklı önlemler almaya çalışıyorlar. Eşinin telefonlarını, maillerini, hesap ekstrelerini kontrol ediyorlar ve bunlar toplamda kadında bir paranoya oluşturuyor. Aslında bunların hiç biri aldatılmaya yönelik önlemler değil… Bunlar aldatıyorsa yakalamaya yönelik önlemler… “Aldatılmaya yönelik alınacak önlemler nedir?” “Aldatıldığımız zaman hayat bitiyor mu?” “Hayatı nasıl devam ettireceğiz?” bunlara ilişkin anektotlar var. Dolayısıyla bütün bunları biraz esprili bir dille yazmaya çalıştım ki farklı bakış açıları getirebileyim umuduyla…
Busece: Aslında günümüzde çok konuşulan bir konu…
YV: Her devrin, her dönemin sorunu. Eskiden gelin-kayınvalide problemleri evliliği etkilerken şimdi ellerde bir tablet, telefon olması, herkesin gözünün sosyal medyada olmasına karşılık yanındaki ile iletişim kuramaması nedeniyle, çok fazla problem var. Artık evliliklerin çehresi değişti. Ama ya beni aldatıyorsa korkusu her dönemin endişesi. Bu şüphe bir kere insanın içine girdiği zaman ya da böyle bir çekirdek inançla ilişkiye başlandığı zaman, dediğim gibi bu ilişkiyi sunileştiriyor. Endişeyi taşıyan kişi istemsiz olarak bunu ilişkiye yansıtıyor. Bozulmasına da asıl kendisi sebep oluyor. Çünkü hayattaki en zor şey işlemediğin bir suçun savunmasını yapmaktır. Birçok insan için de kendini sürekli temize çıkartmaya çalışmak bir ilişkide çok yorucudur. Kendisine güvenilmediğini hisseden insan, karşısındakine de güvenini kaybetmeye başlıyor. İlişki de bu durumda yoruluyor, yaralanıyor. İşte kitabın amacı da bunlara değinmek…
Busece: Seminerlerde, televizyonda seni sıklıkla görüyoruz. Yeni kitabın da yolda… Biraz da yeni hedeflerinden bahseder misin?
YV: Bireysel hedeflerimin dışında hareket etmeye başladım son birkaç yıldır. Tabii ki işimi daha ileriye götürmek, daha çok insana ulaşmak, daha çok seminer ve eğitim vermek hedeflerim var. Ama son dönemde Türkiye’de olan biten herşey, özellikle kadınların yaşadığı sıkıntılı şeyler beni bireysel olarak çok üzüyor Buse. Dolayısıyla hele ki her ay istemsiz olarak takip ettiğim kadın cinayetleri, kadınların hala tek başına ayakta duramayıp toplum baskısıyla karşılaşıyor olmaları, benim bireysel hedeflerimin önüne çıkmaya başladı. Bu konuda çok fazla şey yazıyorum. Keşke kadınlar için güzel şeyler yazabilsem. Ama maalesef şu an bütün yazılarımda “geçen ay yine bu kadar kadın öldürüldü, şiddete uğradı ve bu şiddeti yaratanlar kadınların eşleri/eski eşleri/aile fertleri”. Bunlara çok değinmek durumunda kalıyorum. Bu konuda herkesin yapabileceği bir şey olduğunu düşünüyorum açıkçası. Maalesef birbirinden korkan bir topluma dönüştük. Yan dairede bir kavga olduğunda korkuyoruz. Ama daha da önemlisi bu şiddeti gösteren ya da cinayeti işleyen kişilerin biz annelerin büyüttüğü çocuklar olduğunun farkında olmamız lazım ki çocuklarımızı buna göre yetiştirelim. Erkek çocuklarımıza şefkati, merhameti, kadına el kalkmayacağını öğretirsek; kız çocuklarımızı büyütürken de “her ne olursa olsun, burada bir kapın var ben yanındayım” dersek toplumun bu gerçeği yıllar içinde değişecek diye düşünüyorum. Bu konuda bizim gibi aktif insanların sesini duyurması gerektiğine inanıyorum.
Busece: Aslında sosyal sorumluluk olarak bakacak olursak herkesin elinden tutabileceği onlarca konu var. “Ben ne yapabilirim ki” diyeceğimize herkesin atık bir şeyler yapması gerekiyor. Biliyorsun görme engelliler için iki yılı aşkın süredir kitap okuyorum. Dolayısıyla onları biraz da olsa tanımam için zamanım oldu. Geçenlerde seminerime gelen bir görme engelli ile öyle keyifli bir iletişim kurduk ki mekandan çok mutlu ayrıldı.
YV: Aslında demek istediğim de bu. Dokunulacak o kadar şey var ki… Engelliler, sokak çocukları, yuvasız sokak hayvanları… O kadar toplumsal sorunumuz var ki… Hepimiz o kadar koştur koştur yaşıyoruz ki bunlara vakit ayırmıyor ya da bunlara çok ciddi vakit ayrılması gerektiğini zannediyoruz. Halbuki kim ne kadarını yapabilirse, yeter ki bir yerden başlasın. Birine iyilik yapmanın hazzı kadar kalıcı bir mutluluk yok bu hayatta…
Busece: Televizyonda uzun bir süredir devam eden “Super Dadı”nın ilk danışmanı sendin, neden bıraktın bu programı?
YV: Dediğin gibi Super Dadı’nın ilk sezonunu ben yaptım. Daha sonra birkaç nedenle devam etmek istemedim. İlk sebep kızım Duru birinci sınıfa başlıyordu ve program sabah 6’lardan gece 12’leri bularak inanılmaz vaktimi alıyordu. İnan kaç gece kızımı sadece uykuda koklayabildim. Kendi ofisimde de yeni seans almayıp eski danışanlarımla devam ederken baktım ki haftanın yedi günü çalışır hale gelmiştim. “Kızımın sen başkalarına yardım ettin ama benim yanımda yoktun” demesini istemedim. İkinci neden de, çocuk ailenin bir parçası elbet ama ben ağırlıklı olarak kadın-erkek ilişkileri üzerine çalışıyorum. İnsanlar sadece çocuklarla ilgili olarak çalışıyorum diye algılamaya başladılar. Bunun çok yerleşmesini istemesini ve kavram kargaşası olarak insanları yanıltıcı olmak istemedim. Bir dönem çok severek emek verdim ama bu nedenlerle kendi yoluma döndüm.
Busece: Kadın-Erkek ilişkileri ile birlikte kurumsal ilişkiler konusunda da destek verdiğini biliyorum.
YV: Evet, ben onlara ofis ailemiz diyorum. Günde 8 saatimizi ofislerimizde geçiriyoruz. Bu nedenle onlarla ilişkilerimiz de çok önemli.
Busece: Kurumsal seminer ve eğitimler de veriyorsun bu konularla ilgili öyle değil mi?
Sosyal becerilerin içinde kurumiçi ilişkileri yönetebilmek birçok insanın zorlandığı bir alan. Herkesin işi ile ilgili hedef ve endişeleri var. Birçok insan mezun olmadığı alanda çalışmak zorunda kalıyor, sevmediği işi yapıyor ya da sevmediği şartlarda çalışıyor. Böyle hisseden insanlar için de ofis içinde ilişkileri götürmek hiç de kolay değil. Farklı karakterlerle günün neredeyse tamamını geçirmek duygusal anlamda da zor olabiliyor. Çok kırılgan, alıngan olup, hedeflerine ulaşamadıkça motivasyonlarını kaybedebiliyorlar. Bu anlamda da destek almak isteyen insanlarla çalışmak da benim çok hoşuma gidiyor. O duygusallıktan uzaklaşıp profesyonelleştikçe terfilerin de önünün açıldığını görüyoruz.
Busece: Hem özel hem de iş yaşantımızda hiçbirimiz eleştirilmekten hoşlanmıyoruz. Seanslarda senin geri bildirimlerine tepki verenler oluyor mu?
YV: Kimse eleştirilmekten hoşlanmaz, hep iyi şeyler duymak isteriz. Ama benim her zaman söylediğim bir şey vardır: “Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemlidir.”. Burada daha somut verilerle kırmadan, üzmeden onu gerçekleriyle yüzleştirdiğiniz zaman sıkıntı olmuyor. Zaten bir kazanım için buraya geliyorlar. O zaman da verimli çalışmalar yapabiliyoruz. “Bütün gün dert dinleyip siz nasıl pozitif kalabiliyorsunuz” diye sorar hep danışanlarım. Bu anlamda zor bir işim var ama gelen danışanlarımla genellikle sıcak bağlar kurduğumuz için, bir arkadaşımın derdi gibi üstleniyorum sıkıntılarını.
Busece: Bu yorucu değil mi?
YV: Güzel sonuçlar aldığın zaman o bütün yoruculuğunu götürüyor Buse. Bazen sesler yükseliyor, bazen gözyaşı oluyor. Tabii o seanstan mutlu çıkamayabiliyorsun ya da hemen üzerinden atamıyorsun. Ama bir sonraki seansa arınmış girmek zorundayım ki fayda yaratabileyim. Buna karşılık bu sıkıntılı çiftlerle de güzel sonuçlar alınca herşeye değiyor, sonuca bakıyorum.
Busece: Boşanma safhasına gelen bir çifti birleştirmek mümkün olabiliyor mu? Yoksa yol üzerindeyken mi müdahale etmek daha iyi sonuç veriyor sence?
YV: Kilitlendikleri noktada, boşanma kelimeleri havada uçuşmadan keşke gelseler. O zaman çok daha kolay. Bu, küçük çocuğu eğitmenin kolaylığı gibi. Bazen insanlar boşanmayı telaffuz ediyor ama boşanmayla daha yüzleşmiş olmuyorlar. İstediğinin aslında bu olmadığını insanlar seanslarda keşfediyor. O zaman onlar için hala yapılacak birşeyler var. Ama kararları net ise yapacak bir şey yok tabii. Sevgiyi enjekte etmem ne yazık ki mümkün değil. Herkesin ben nerede yanlış yapıyorum, neyi değiştirmem lazım gözüyle ilişkiye bakmalarını öneriyorum daha ilk seansta. O zaman hızlı sonuçlar elde ediyoruz.
Busece: İlişkilerle ilgili söylediklerin eminim herkesin bir kere daha dönüp kendisine bakmasına neden olacak… Paylaşımların için çok teşekkürler Yeşimcim…
Evet bugün Yeşim Varol ile biraz ilişkiler biraz kendi yaşamı ile ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Busece’de, Yeşim’in bundan sonra belli periyotlarla yazılarını görüyor olacağız. Çeşitli dergilerde O’nun makaleleri ile karşılaşabilirsiniz ama burada göreceğiniz yazıları tamamen buraya özel, Yeşimce olacak… Çünkü işi ilgili değil; kendi, yaşadıkları, gördükleri ya da hissettiklerini bizimle paylaşacak… İlk yazısını heyecanla bekliyoruz…
Okumak isterseniz kitapları:
- Uzmanlar Teoride, Anneler Pratikte-2009 Net Kitap
- İlişkinizi Kurtarma Rehberi-2009-2012 (2. Baskı) Net Kitap
- Hayat,Bazen-2013 Galata Kitap
- Kırk Kırık Topuk-2013 Galata Kitap
İletişim için;
web: www.yesimvarol.com
Facebook: www.facebook.com/duruyasamkoclukvedanismanlik/
Instagram: www.instagram.com/yesimvarolofficial/
Twitter: www.twitter.com/yesimvarol
Linkedin: www.tr.linkedin.com/in/yeşim-varol-şen-acc-5b105b54
Duru Yaşam Koçluk ve Danışmanlık: 19 Mayıs Mh. İnönü Cad. No:85 K:7 D:16 Kozyatağı-İstanbul
Telefon: 0216 373 40 86