Bodrum tatilinizi keyiflendirmek için siz de farklı heyecanlar arıyorsanız istikamet belli… Muhteşem doğasıyla Datça sizleri çağırıyor.
Bodrum limanından her gün karşılıklı seferler yapan Bodrum-Datça feribotu ulaşım için kullanabileceğiniz en keyifli alternatif… Dilerseniz araba ile dilerseniz yaya olarak hizmet veren feribotta yer kalmama riskine karşı yarım saat öncesinden limanda olmanızı öneririm. Sefer süresi 1.5 saat gözükmesine karşılık 2 saati buluyor yolculuğunuz… Bu zamanı keyifli sohbetle renklendirebileceğiniz gibi kitap okumaya ya da bu güzel doğayı gecikmeden fotoğraflamaya başlayabilirsiniz tabii…
Feribot Datça’nın arka tarafına yanaşıyor. Servis otobüsleri ile şehrin merkezine gitmek çok kolay. Merkezin gündüzü ayrı, gecesi ayrı keyifli. “Datça’yı gezmeden önce karnım doymalı!” diyenlerden ve ev yemeklerine meraklıysanız Zekeriya Sofrası’nın sizin için doğru bir nokta olacağı şüphesiz. Limanın devamına düşen minik göl gördüğüm en sevimli serinleme alanı… Yamaçtan gelen soğuk ve tatlı su, önce göle, oradan da mini bir şelale ile denize bağlanıyor. Göle girmek her ne kadar yasak dense de çocuklar hatta deniz yatağını kapıp üzerinde güneşlenen yetişkinler balıklar eşliğinde suyun içindeler. Kahve ya da aperatif bir içki arayışındaysanız sahil boyunca uzanan ufak ve şık cafeleri tercih edebilirsiniz. Rahat şezlongları, güleryüzlü hizmetleri ile hepsi ayrı ayrı sizleri çağırıyor. Gün batımına doğru minik hediyelik eşyalar satan tezgahlar size Datça’nın insanları ile tanışma imkanı sunuyor. Buradan gitmeden birşeyler alacağım diyorsanız bal, badem ve incir Datça’nın meşhurları…
Olive Farm burada kocaman bir alana sahip bir yer. Tavsiye üzerine gittiğimiz bu yeri tek kelime ile anlatın deseler söyleyebileceğim tek şey: huzur! Yemyeşil bir takın içinden geçerek ilerlediğiniz yol sizi kocaman bir bahçeye çıkarıyor. Hani gül reçeli yaparlar ya biz şehirliler olarak tanımadığımız bu güller evet orayı kokusu ile neşelendiriyor. Çeşit çeşit çiçek, farklı meyve ağaçları ile dolu araziden gözünüzü alamıyorsunuz. Bahçesine kurdukları hamaklar, sedirler ve oturma alanları, sizin her adımızı takip eden uysal köpeği, begonvillerin farklı tonları ile büyülenmemeniz elde değil… Unutmadan her ne kadar burası özel mülk olsa da sahibinin kendi misafirleri için tasarlattığı şık odalar boş oldukları sürece isteyenlere kiralanabiliyor. Bir de Olive Farm’ın kendi bahçelerinde üretilen ürünleri ile hazırlanan sabunlar, yağlar, zeytinler, vücut bakım ürünlerinin satıldığı şık mağazayı da görmeden geçmeyin derim.
Ve Eski Datça’nın sokakları… Arnavut kaldırımlı bu sokakların her birine girmeden Datça’dan dönerseniz Datça’yı gördüm demeyin. Sokaklar el yapımı eşyalar satan tezgahlarla, güzel aksesuarlara bezenmiş cafelerle dolu… Can Yücel’in ruhu bu sokaklara sinmiş sanki… Sokak arasında gezinirken karşınıza çıkan Can Yücel’in evinin bahçesindeki sözler bir an kendinizi kendinizle sınamanız gerektiğini hatırlatır cinsten…
İçimdeki karanlığı patlatacağım
Ve beynimin en en ölümcül yaşlarıyla
Ağlaya ağlaya
Yepyeni bir insan
Pırıl pırıl bir can
Bitecek toprağa…
Can Yücel
Eğer siz de İstanbul’un gecelerini biliyorsanız ve benim gibi siz de Bodrum’dan geliyorsanız Datça akşamlarının eğlence için size ne kadar keyif vereceğinden emin değilim. Sizin de rock ya da jazz müzik yapan bir mekan arayışınız varsa pek şansınız olduğunu söyleyemeyeceğim. Tek mekanları Eclipse bizi hiç çekmedi. Ama şansımıza şimdi adını hatırlayamadığım ama limanın tam karşısında begonvillerle çevrelenmiş mekan önce kahve molası için durduğumuz, sonra geceyi tamamladığımız yer oldu. Müşterisinin kim olduğuna bakmadan, sadece kendi keyfi için müzik yapan sahibi ile cool ama bir o kadar da samimi bir yer. Gecenin sonunda bizim için Dire Straits bile çalıyorlardı 🙂
Büklere gideceğiniz günü erken başlatmanız ve kendi aracınız yoksa motor ya da araba kiralamanız yapacağınız en doğru hareket olacaktır. Palmiye ağaçları altında denize girmek isteyenlerdenseniz istikamet Kızılbük. Hemen yanı Hayıtbükü ve bence meşhur bükleri arasında en güzel olanı. Devamında Ovabükü. Ovabükü’ne geldiğinizde açsanız eğer Ada Restaurant’ın mezelerini atlamadan geçmemek lazım. Cevizli patlıcanını mutlaka deneyin… Parmaklarınızı yemeden önce limonla tatlandırılmış pazıyı da denemeyi ihmal etmeyin tabii… Haydi büklere devam diyorsanız uzun plajıyla Palamutbükü sizi karşılıyor olacak. Bunlar evet görülmesi gereken koylar. Ama siz de benim gibi herkes gibi olmak istemeyenlerdenseniz bu büklerin değil de yol üzerinde geçerken hayran kaldığınız koyların suyuyla serinleyin derim. Yol boyunca sizlere eşlik eden mis kokulu çam ağaçlarının arasından size göz kırpan turkuaz yeşili deniz beş metre derinlikteki taşları yüzerken yukarıdan saymanız için sizi çağırıyor olacak. Bence reddetmeden kollarına teslim olun ve minik balık kolonilerinin yüzerken gelişinizi kutlama törenine tanıklık edin… Tarihe meraklıysanız eğer, Knidos görülesi yerlerden. Ancak benim gibi pek tercihiniz olmuyorsa yola devam… Limanın hemen üst tarafına doğru yolu takip ettiğinizde Kargı Koyu sizi karşılıyor olacak. Ama sanki bütün Datça burada, insan seli… Sonrası ise Akvaryum Koyu. Buraya ulaşım olmadığından bu ve gezilesi tüm koyları günübirlik kalkan gezi tekneleri ile de gezmeyi tercih edebilirsiniz.
Datça… Muhteşem doğası, güzel insanlarıyla keyifli tatilin adresi. Siz de benim gibi yıllardır buraları gelip Datça’yı görmedim diyenlerdenseniz artık gecikmeden gidin ve buranın tadını çıkartmadan dönmeyin : )



