Peru’da ulaşımı nasıl sağlamalıyız konusunu gitmeden önce araştırırken araç kiralarsak yolların güvensiz olduğunu öğrendik. Daha sonra otobüs firmalarına yönümüzü çevirdik. Onların da en güvenirlerinin terminalleri merkeze uzak ya da bulması güçmüş, aynı zamanda, vaktinde kalkmama ihtimalleri de olabiliyormuş. Malum bizim de vaktimiz kıymetli tabii… Ve Peru Hop’u bulduk. Bu firma ile ilgili ayrıca bir blog yazacağım, eğer bir gün sen de gitmek istersen Peru’ya kolaylık olur.
Sabah 06.00’da Peru Hop bizi aldı. Arequipa’ya kadar tüm duraklarımızdan transfer hizmetinden onların araçlarını kullandık. Ve ilk durağımız Paracas! Paracas için yereller iki ayrı ifade kullanıyorlar; “Strong Wind” ve “Sand Stone”. Okyanustan gelen soğuk hava, dışarısının sıcak iklimi ile birleşince karmaşık bir hava durumu dolayısıyla devamlı rüzgarlı bir bölge burası.
Paracas keyifli bir sahil kasabası. Sahil boyunca cafeler, restaurantlar, rengarenk dükkanlar dizilmiş. En önemli aktivite ise buradan kalkan hız tekneler ile sizi Bellastas Adaları‘na götürmeleri. Bellastas, küçük Galapagos olarak geçiyor 🙂 Sahile kocaman bir iskele yapmışlar. Sıraya girip tekneye doğru giderken daha da heyecanlanıyorum ilginç bir şekilde. Tekne yaklaşık kırk kişilik ve arkada iki ayrı güçlü motoruyla çok güçlüler. İki taraflı koltuklara yerleşip cam yeleklerini geçiriyoruz. Malum karada olduğu kadar suda da severim hızı. Günün sonunda bunun tadına varmak da iyi geldi, yalanım yok…
Adalara doğru giderken dalgalar yavaş yavaş kendini göstermeye başladığında tekne yavaşladı ve kara tarafında tanık olacağımız ilk Nazca çizgisi olan Kaktüs Ağacı’nı görme fırsatını yakaladık. Bu görsel balıkçılar için hala önemliymiş. Güneyi temsil ettiğinden yön bulmakta kullanıyorlarmış. Bu çizginin bulunduğu alan her ne kadar kum gibi görünse de aslında granit, deniz tuzu gibi birçok elementin bir araya gelmesiyle zaman içinde sertleşmiş bir zeminmiş. Tekne hızlanıp Bellastas Adaları’na doğru yol alırken sol tarafta oturanlar sırılsıklam oldular. Dönüşte olacaklardan habersiz, ben sağı tercih ettiğim için pek bir mutluydum o sıralar…
Yolda ilk pelikanlar bize merhaba dedi. Çeşit çeşit kuşlar, 50 cm’lik penguenler ve bolca deniz aslanı görme fırsatı yakaladık bu sularda… Güneşlenenler mi ararsınız, pıtır pıtır bir o yana bir bu yana sallana sallana yürüyenler mi…Onların yaşamına tanıklık etmek gerçekten çok keyifliydi.
Dönüş yoluna geçtiğimizde şimdi de sıra diğer tarafta dedi teknemizin rehberi. Eee biz de okyanusun tuzunu tatmış olduk bahaneyle. Şaka bir yana gerçekten çok eğlendim. Teknenin önünün dalgalardaki hırçın hareketi ve doğaya karşı insanın güçsüz tavrı beni her zaman büyülüyor.
Paracas’a geri döndüğümüzde biraz dükkanları gezdik. Sonra gözümüze kestirdiğimiz bir kahveye oturup Peru’da içtiğimiz en kötü kahveyi içtik. Komik tarafı, bir gün önce yine bir yerde kahve içerken “Sonuçta burası Peru. Adamlar kahve üretiyor. Marketten en kötü kahveyi alsalar bile güzel kahve satarlar” diye konuşmuştuk. Bugünkü kahve sohbetimizse şöyle gelişti, “Bari marketten alsaymış, nereden bulmuş bu kahveyi” 🙂
Öğleden sonra tekrar Peru Hop’a hoplayıp Peru’da benim en en beğendiğim noktalarından biri olan çöle doğru yola çıktık. Şehirden çıkıp doğaya yaklaşıkça Cenk de ben de daha da keyifliydik. Ve yaklaşık 1,5 saatlik yolculuğun ardına kum dağlarını görmeye başladık.
Ica Çölü‘ndeyiz… Gittiğimiz vaha ise Huacachina. Her yer ince kum, herkescikler bufflar burnunda geziniyor.
Öğlen saatlerinde Huacachina’dayız. Hani hikayelerde anlatılan “vaha” vardır ya, işte orası burası 🙂 daha adımımızı attığımızda ince kumlar ayaklarımızı gıdıklamaya başlıyor. Şöyle bir yer hayal edin, etrafı saran kum dağlarının ortasında yeraltı suyuyla beslenen bir göl ve gölün etrafı palmiye ağaçları… Öylesine bambaşka bir yerdeyiz ki!
Kalacağımız hostele doğru yürürken gözümüze Utku Cafe çarpıyor. Hemen içeri girip bir Türk mü işletiyor diye sorduk tabii… Meğer Peru dilinde de bir karşılığı varmış aslında. Ama ne anlama geliyor derseniz yanıtı bende yok, unuttum ve not da almamışım 🙂
Önceden Buggy ve Sandsurf etkinlikleri satın aldığımızdan kalacağımız Bananas Adventure Hostel’e hızlıca bir giriş yapıp hazırlandık. O kadar sıcak ki. Tozdan etkileneceğimizi öngörerek buffları boynumuza takıp, güneş gözlüklerimizi yanımıza aldık. Güneş kremini özellikle burası için iyi ki getirmişim, kullanmadık 🙂
Buggy araçları gözümüzün görebildiği ilk kum tepesinin orta bölümünde bizi bekliyor. Kumlara bata çıka tepeye doğru tırmanmanın bu kadar zor olabileceğini düşünmemiştim. Küçük bir su almadığıma bin pişmanım… İnce kumlarda kısa bir trekking sonrası aracımızı bulduk. Henüz araç boşken geldiğimizden engelsiz deneyim yaşamak için hemen şoförün yanına yerleştik. Daha araç hareket etmemişti ki kağıt kalem dağıtıldı. Yine doğabilecek riske karşılık onları sorumlu tutmayacağımıza dair imzalarımızı attık. Bu kaçıncı imzam hatırlamıyorum artık!
Buffları boynumuzdan başımıza döndürdük, gözlükler takıldı… Ve anahtar döndü, kum dağlarına doğru hareket başladı. Gördük ki bu kum tepecikleri kilometrelerce uzanıyor. Göz alabildiğine…
Araçlar bu yollara özel dizayn edilmiş ve oldukça hızlılar. Sonra öyle yerlere getirdi ki dimdik tepelerden aşağı roller coster gibi inişlere başladık. Harika bir deneyimdi! iyi ki, iyi ki yapmışız…
Birkaç kere araçtan inmemize de izin verdi. Bu uçsuz bucaksız çölde gerçekten bir kum tanesi gibiydik. Aynı gün içinde ikinci kez doğanın gizemine tanık olmak harikaydı.
Daha sonra sandsurf yapmak için zorluk derecelerine göre üç farklı kum tepesine gittik. İlki biraz daha kısa ve geniş açılı, sonuncusu ise dik ve uzundu. Acayip keyifli birşey… Ahşap tahtalar kumda hızlansın diye altları mumlanıyor. Zorluk derecesine göre üzerinde uzanışınız değişiyor. İlkinde surf tahtasının üzerine otururken eller geriye koyuluyor. Daha da hızlanmak istersen eller havaya… Diğer parkurlarda dirseklerinin üzerinde yüzüstü uzanıp, başını kaldırıyorsun. Arkada uzanan bacaklarını daha da hızlanmak için yine kaldırabilirsin. Tabii ki hepsinde oramı, buramı, neresi dediyle kaldırdım havaya. Eğlencenin en üst halini kaçırsa mıydım? 🙂
Çölün içinde araçla gezinip, o tepe, bu tepe kendimizi yamaçlardan bırakırken Huacachina gibi farklı bir yer daha gördük. Burasının da Huacachina gibi ikinci bir turistik merkez olması istenmiş. Ancak gölün suyu zaman içinde kuruduğundan önce taşıma su ile gölün hayatını sürdürmesi denenmiş ama bu hayal ettikleri kadar kolay olmamış tabii ve kurumuş.
Ve gün yavaş yavaş gidiyor. İnka kültürünün taptığı Güneş Tanrısı’nı ufka doğru batırma zamanı… Çölde gün batımına tanık olmak gerçekten inanılmaz bir deneyim. Bir kez de Hindistan‘da Thar çölünde tanık olmuştum. Ama burada bir başka battı sanki. Belki yanımda Cenk olduğundandır…
Güneşe veda ile o sıcak yerini çöl soğuna bırakmaya başladı. İşte şimdi pişmanım odadan çıkarken üzerime bir kat daha bir şey almadığıma….
Beklediğimden de uzun sürdü bu aktivite. Odamıza gittiğimizde keyifli bir gülümseme vardı ikimizin de yüzünde.
Hem gölün etrafında bir dolaşalım hem de akşam yemeği için kendimize bir yer bakalım dedik. Gündüzü kadar gecesi de keyifli burası. Su çok durgun olduğundan sivrisinekler her yerde. Bunu önceden tahmin ettiğimizden Lima’da başlamıştık zaten sıtma ilaçlarına. Arada Titicaca ve sonrasında Amazon’a geçeceğimizden tüm Peru boyunca ve hatta dönüşte yedi gün daha da devam edeceğiz. Birkaç restaurant gözümüze çarpmadı değil ama en keyifli yer, yine kaldığımız hostelin restaurantı olduğuna karar verdik ve göl turumuzu tamamlayıp yine başladığımız yere döndük.
Bu arada kaldığımız yeri anlatmadım, rengarenk! bir yer. Odamız giriş katında. Kapıyı açıyorsun masalar, karşımız bar; bu bahçe bölümü de doğa ile uyumlu kum, taş karışımı, küçücük bir havuz… Yemek için doğru tercihmiş bu arada, çok da güzeldi denediklerimiz. Bar tarafında müzik de başladı bir yandan, ortam daha da keyiflendi.
Biz sabahın körü itibariyle kalkıp, üzerine oldukça hareketli bir gece geçirdiğimizden 21.00 civarı odamıza çekildik. Müzikle nasıl uyuyacağız diye düşünürken yavaş yavaş müziğin sesi kısılmaya başladı, 22.00 gibi de kapatmışlardı bile kimseyi rahatsız etmemek için. İşin ilginci, dedim ya kapımızın önü masalar diye, hiçbirinin sohbeti de rahatsız etmedi bizi.
04.00 gibi uyandım bu sefer. Jetlag durumu fena değil bence ama, erken kalkıp erken uykum geliyor, bakalım…
Bugün aracımız 14.00’te hareket edecek. Bu saate kadar çölün keyfini çıkarmaya devam edeceğiz. Arsız serçeler eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Meyve olayı harika burada. Her büfede çeşit çeşit meyveler önümüze çıkıyor. Konsantre meyve suları yerine taze sıkılmış ananas keyfi harika mesela. Olabildiğince yereller gibi tercihte bulunmaya çalışıyoruz gittiğimiz her yerde.
Termoslarımızın hepsini su ile doldurduk. Bugün uzuun bir yolculuğumuz var. Huacachina’dan Nazca’ya, oradan da Arequipa’ya toplamda 16 saatlik bir yolumuz olacak. Abur cuburlar da çantaya atıldı, tamamız…
Bir geleneği daha gerçekleştirip çölden kumlarımızı toplamak üzere boş şişemizi alıp kum dağlarına tırmandık tekrar. Amerika ve Hindistan‘dan sonra üçüncü çöl kumumuz…
Gölün gündüz hali bir başka güzel. Etrafında tekrar yürüyüp biraz fotoğraf için zaman ayırdık bu güzel vahaya. Gölde su bisikleti yapılabiliyor ya da kayık kiralanabiliyor. Bu da göle ayrı bir hava katıyor.
Sandski ya da sandsurfu profesyonel olarak yapıyorsanız kiralama olanağı da var burada. Hatta hostelin bahçesinden bir süre yapanları izledik. Yalnız kaydıktan sonra o sıcakta bata çıka kum tepelerine tekrar tekrar inip çıkmak da ne bileyim. Çok seviyorlar herhalde bu sporu yapmayı 🙂 Kalan zamanımızda da hostelin geniş oyun bölümünden kendimize oyun seçip başbaşa baya bir eğlendik Cenk’le.
Peru Hop’ta koltuk kapmak önemli. İlk gün tek iki kişilik boşluk olduğundan kırık bir koltuğa denk gelmiştik. Üç saat kadar öyle yolculuk yapınca tecrübeden hareketle bu uzun yolculuğumuzu riske atamazdık. Hemen planı yaptık. Otobüse kadar hızlıca gidecektik diğerleriyle. Sonra Cenk sırt çantalarımızı bagaja verirken ben de girip düzgün bir koltuk bulacaktım. Ama tek akıllı biz değilmişiz 🙂 Binecek herkes arasında amansız bir rekabet başladı. Beşinci olarak yarışı tamamladım ve sorunsuz bir koltukta yerimizi buldum. Cenk çantaları verip geldiğinde gülümsüyordu. Diyor ki, “Bagajın önünde erkek kalabalığı vardı” Tüm kadınlar olarak aynı çakallığı düşünmüşüz 🙂
Oldukça dağlık bir bölgede seyahat ettik uzun bir süre. Sonra bir düzlük başladı. Camdan dışarıyı seyrederken yolun kenarında Nazca çizgileri (Nazca line) biri belirmez mi?
Nazca çölü insanlığın karşılaştığı en büyük gizemlerden birine ev sahipliği yapıyor. Çölün üzerinde farklı ebat ve şekillerde, mükemmel hatlardaki bu figürlere “jeoglif” diyorlar. Nazca çizgileri 600 km2 bir alana yayılmış. Güney Peru’nun çölleri gezegenin en kurak yerlerden biri ve yılda bir inçten az yağmur alıyormuş. Bu kuruluk sayesinde de antik kalıntılar ve diğer arkeolojik alanlar, yıllar içinde yağmur ve rüzgârın yıpratmasına maruz kalmadan, kendiliğinden bir korunma olanağı yaratabilmiş.
Bu dev geometrik şekillerden oluşan hayvan resimlerinin 1.500 yıl önce yapıldığı göz önüne alındığında bunların insanlar tarafından yapılmadığına dair söylemler de ağırlık taşıyor. Ya da daha akla yatkın olanı da, o dönemler bu bölgede yaşayan Nazca medeniyetinin çizdiği yönünde. Bu çizgiler dev bir takvimi mi, astronomik işaretleri mi, yoksa kutsal anlamlar taşıyan şekiller mi olduğu henüz belirlenmiş değil. Yukarıdan bakıldığında, hayvanların ve bitkilerin kilometrelerce uzanan çizimleri görülebiliyor.
Biz de hemen yol üzerine konumlanmış olan gözlem kulesine tırmandık. 98 basamaklı demirden bir yapı inşa etmişler. Yukarıya çıkıp teraslarından dört bir yöne baktığınızda Nazca çizgilerinden birkaçı bakış açınızda oluyor. Geçen bin küsür yıla rağmen insanların neden-sonuç ilişkisi kuramadığı bir gerçeğe bu kadar yakın olmak değişik bir deneyimdi benim için. Buraya gelmeden en merak ettiğim yerlerden biriydi Nazca line, bunun üzerini çizebildiğim için çok mutluyum.
Nazca şehrinde ise pek bir şey yok. Taksiler yolda tampon bırakacak gibi dökülür durumda. Birşeyler atıştırdıktan sonra Arequipaya’ya doğru yola döküldük. Tüm gece otobüsteyiz. Yorucu olacak ama yarın çok merak ettiğim bir yerde gözlerimi açacağım.
Bu yazı ilgini çektiyse bunları da okumak isteyebilirsin;