Geçmişten gelen büyük bir iz benim için Vecihi Ofluoğlu… Daha 9 yaşındaydım konservatuara başladığımda… Kızım yaşında… Bale eğitimi alırken mimik ve solfej eğitimi de zorunluydu. 9 yıl süren eğitimimin tamamında O benim ruhumun şekillenmesine yardımcı oldu sessiz diliyle… O zamandan bugüne uzanan… Önünde saygıyla eğildiğim öğretmenim..
Okul döneminde tüm gösterilerini izlemiştim, mezun olduktan sonra da olabildiğince gösterisine gitmeye çalıştım. Bugün onunla yapacağım röportaj için günler öncesinden heyecanlanmaya başlamıştım bile. Yılların ondan bir şey götürmediğini biliyordum da neler getirdiğini görmek ne güzel oldu… İşte dünden bugüne uzanan büyük pantomimci, sevilen öğretmen, farklı yönetici, iyi bir aile babası, sanatçı Vecihi Ofluoğlu…
Busece: Bizim dönemimizde sizden aldığımız dersin adı “mimik” idi. Şimdi “pantomim” kullanılıyor, “pandomim” de değil…
VO: “Panto”, bütün; “mim” taklit demek. “Pantomim” bütünü taklit etmek anlamına geliyor.
Busece: İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda halen eğitmen, yakın zamana kadar Müdür Yardımcısı’ydınız. Kaç yılında konservatuarda pantomim bölümünü kurdunuz?
VO: 2006 yılında 3 yıllık Sertifika Programı olarak başladı. Keşke yıllar önce açılsaydı daha iyi olurdu ama. Sertifika Programı olarak başlatıp biraz şekillendikten sonra Lisans Programı olmasını hedefledim hep. Bu yolda da önemli adımlar atıldı. Kapsamlı bir dosya hazırladık; şu an YÖK’ten uygunluk bekleniyor.
Busece: Bu çok güzel… Eğer lisans eğitimi haline dönüştürülebilirse sanat adına önemli bir gelişme olacak… Türkiye’de başka bir üniversitede böyle bir bölüm var mı?
VO: Maalesef başka üniversitede böyle bir bölüm yok.
Busece: Peki yurt dışında?
VO: Gürcistan’daki bir üniversitenin bünyesinde bulunuyor. Bir de Azerbaycan’da Devlet Pantomim Tiyatrosu var. Ama onun dışında Avrupa’da atölye çalışmaları haricinde üniversitelerde eğitim verilmiyor.
Busece: O zaman gerçekleştiğinde bir ilk yaşanacak sayenizde… Siz pantomimi kimden öğrendiniz?
1966 senesinde Türkiye’ye Fransız bir grup geldi ve ben onların gösterilerini izlemeye gitmiştim. O zamanlar bizim amatör bir tiyatro topluluğumuz vardı. İzlediğimde çok etkilendim. Düşünsene dekor yok, ezber yok (gülümsüyor). Sonradan gördüm ki bedenle anlatmak ne kadar da zormuş aslında. “Herşeyi var ederek” oynuyorsun. Sen pantomimci olarak görmüyorsan seyirci de görmeyecektir. Bu gösteriyi izledikten sonra yurt dışında atölye çalışmalarına katılıp kendimi geliştirmeye başladım. Aynı zamanda da kendi amatör grubumuzla gösteriler yapmaya başladık, turnelere çıktık.
Busece: Bu turnelerden bir anınız var mı anlatabileceğiniz?
Olmaz mı… Yine bir gün turnedeyiz. O zamanlar bir oyun sergilenecekse önce devlet gelip izliyor, ses kayıtları yapılıyor. Sonra bu kayıtları izliyorlar ve karar veriyorlar sahnelenip sahnelenmeyeceğine. İki polis gelip en öne oturdu, kayıt cihazları açıldı. Sonuna kadar da izleyip, kaydettiler. Ses yok, cihazlar kayıtta, tezata bak… Mahsur yok, oynayabilirsiniz dediler bittiğinde 🙂
Busece: Ünol Büyükgönenç’in Nazım Hikmet şiirlerini seslendirip sizin sözleri pantomim aracılığı ile izleyici ile buluşturduğunuz AKM’deki gösteriniz beni en etkileyen performansınız olmuştu. Sonra ikinci fazının İstiklal Caddesi’nde bir cafenin minik sahnesinde sahneleneceğini görünce ilanlarda, koşa koşa gelip yine izlemiştim aynı heyecanla… İçimdeki Nazım sevgisi belki o günlerde temelini attı. Diyeceğim küçücük bir çocukken aldığım tohumlar bugünlere kadar ulaşıyor. Siz bunu sağladınız… Teşekkürler öğretmenim…
VO: (Gülümsüyor o günleri hatırlayan gözleriyle). Aa İstaklal’deki gösteriyi de izlemiş miydin? Her kelimeyi pantomimle anlatmak zor. Nazım’ın şiirlerinde de bazı kelimeler o anın ruhuyla, hisettirdikleri ile geliyordu bedenime, oradan da sizlere… Şu an CKM’nin yerinde eskiden Budak Sineması vardı. Ünol, Kayahan ve ben orada çıkmıştık. Güzel günlerdi…
Busece: Yeni nesil öğrencilerinize baktığımda hepsi size hayran… Ben ki biliyorum kendi içinde disiplinli, bir o kadar da bildiklerini sonuna kadar sunmaya açık bir eğitmensiniz… Kaldı ki ben en büyük hayranınızım. Bunu nasıl sağladınız? Siz öğretmenden öte izler bırakmayı nasıl başarıyorsunuz?
VO: (Sinsice gülümsüyor) aslında özel bir şey yapmıyorum. Bütün bu sorularının yanıtını da bilmiyorum. “Sadece kendim gibiyim” sanırım tek yanıt bu olabilir.
Öğrencilerle ilk dersimde genelde hep aynı şeyi söylüyorum. Siz varsınız diye ben varım. Siz istediğiniz için buradasınız. Ben de siz öğrenci olduğunuz için burada eğitmenim. Ayrıca bu işten para kazanıyorum. Siz olmasaydınız ben olmazdım.
(Cep telefonunu çıkarıp bir öğrencisinden gelen mesajı okuyor) Geçen gün bir öğrencimden geldi bu mesaj. Bir baktım tek bir cümle “Hocam sizi çok seviyorum” yazıyor. Ben de yanıt yazdım “Ben de seni çok seviyorum”. Böyleler, hatta bir çoğu böyle diyebilirim. Koridorda giderken bir anda üzerime biri atlayıp sarılıyor “Öğretmenim!” diye. Saygıdan da ödün vermeden, çekinmeden gösteriyorlar sevgilerini.
Bana “komik birisin” diyorlar. Evet benim muzır bir tarafım var aslında, istemeden takındığım. Öyle komik biri olarak da görmem kendimi. Düşündüm biraz kendi kendime kaldığımda, neden gülüyorlar bana diye. Dedim ya, komik biri olarak görmüyorum beni. Hatta kapalı da bir tarafım da vardır. Sonra anladım ki sıkıldığımda ortaya çıkıyor bu muzır halim. Kendimi eğleyeyim derken, yaptıklarımla yanımdakiler de gülmeye başlıyorlar. Kendimi eğlendirirken, başkaları da bu durumum yarıyor anlaşılan.
Busece: Dönelim sanatınıza tekrar isterseniz. Konuşmadan performans sergilemek zor. Pantomimle anlatmak diğer sanatlardan nasıl farklı?
VO: Aslında birçok sanatta benzer zorluklar var. Balede de herşey anlatılmaz. Klasik balede jestler vardır biliyorsun. Bunlar kullanılmazsa anlatmak güçleşir bir şeyleri sahnede. Biraz evvel de söylediğim gibi pantomimde de anlatmak için çıkış yolları bulursun. Bir şey yaparken diğer şeyi çağrıştırırsın.
Türkiye’de ciddi bir beyin kirlenmesi var, herşey hazır, tembellik üst düzeyde. İnsanlara herşey pişmiş ve hazır geliyor maalesef, düşünme payı verilmiyor. Pantomim izleyicisi için durum biraz farklı. Sunum boyunca düşünmeli, anlamalı, ruhunu sahneye taşımalı…
Busece: Konuşmadan anlatmak… İfadeleri oturtmak… Ve seyirciyi sahneye taşımak… Biraz maharet, biraz deneyim. Peki öğrencileriniz bir oyun sahnelerken sizden destek alıyorlar mı?
VO: Evet ama artık bensiz kendi ayakları üzerinde durmaları gerekiyor. Çok da güzel başarıyorlar. Baştan sona onların yanında olmaktansa ben son anda projeye katılıp küçük rötuşlar yapmayı tercih ediyorum artık.
Busece: Daha çok sokakta çeşitli performanslara rastlıyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
VO: Canlı heykeller var biliyorsun sokaklarda. Benim öğrencilerimden de var hatta. Avrupa’da bir canlı heykel gördüğünüzde birkaç metre mesafesine kadar yaklaşılmıyor. İzleyiciler belli sınırları koruyor. Bizde ise hiç öyle değil ne yazık ki. Canlı heykeller için konsantrasyon önemli, güçlü bir bünyelerinin olması gerekiyor, çok yorucu bir iş. Geçenlerde bir alışveriş merkezinde bir canlı heykel gördüm. Bir baktım benim öğrencim.
Her sanatın klasik bir altyapısı var. Klasik bale eğitiminin bir avantajı var mesela. Hangi dansı yaparsan yap klasik bale eğitimi aldıysan uygulaman, sunman farklılaşır. Canlı heykelde de durum benzer. Pantomimcinin bedenini tanıyor olması önemli. Geçmişinde pantomim eğitimi varsa eğer dönüşümde, sanatsal uyumla geçişlerde başarısı yüksek olacaktır.
Türkiye’de başarılı canlı heykel yapan sokak sanatçıları var. Erdal Çoban, Bülent Develi mesela. Ayrıca Tiyatro Pi ve Mimdepo sanatçıları da bu kapsamda keyifli işler çıkarıyorlar. Sokak sanatçısı olmak zor, masraflı da bir iş. Tüm vücutlarını kıyafetleri dahil boyamak vs. hep bir özveri var bu sanatta.
Busece: Sizce Türkiye’de pantomim yaygınlaşıyor mu?
16 yaşımdan beri bunun için emek harcıyorum. Konservatuar evim gibi oldu. Koridorları heyecanım oldu, yükseklik korkuma rağmen gerektiğinde çatısına kadar çıktım. Hani diyordun ya öğrencileriniz sizi neden seviyor diye. Ben konservatuarda müdür yardımcısı olmama rağmen önceliğim hep öğrencilerim oldu. Kapıda kuyruk varsa ilk onlar içeri alındı, onların sorunları öncelikli oldu.
Kız pantomimci bulmak güçtür. Konservatuardaki eğitimler sonrası sayıları oldukça arttı. 1-1,5 saat tek başlarına performans sergiliyorlar, bu hiç de kolay bir şey değil.
Yaygınlaşacak elbet. 9 yılda 100’e yakın mezun verdik. Burada birbiriyle tanışan öğrenciler topluluklar oluşturuyor. Türkiye’deki etkinliklerin büyük bir kısmı bölümümüz mezunlarınca gerçekleştiriliyor. Mim İstanbul, Mimhane, Mimbaz, Mimdepo, Hayalbaz, Tiyaro Pi bunlardan sadece birkaçı.
Mezun öğrencilerimiz pantomim günleri düzenliyor mesela. Söyleşiler, oyunlar sahneliyorlar.
Farklı şehirlerde, çeşitli okullarda atölye çalışmaları oluyor bu arada. Ben ve birçok öğrencim bu oluşumlarda yer alıyoruz. Ayrıca okulumuz Kadıköy’ün tam merkezinde, vapur iskelesinin hemen yanında. Hergün önümüzden binlerce insan geçiyor. Burası iyi bir alan. Portatif bir podyum aldık geçen sene okulumuza. Soma için bir performans sergiledi öğrencilerimiz mesela. Bu yıl da Çanakkale için bir gösteri yapıldı.
Ayrıca birçok öğrencimizi çeşitli okullarda eğitim verirken görmek de ayrı bir mutluluk benim için.
Busece: Ben bir süredir göremeyen kişiler için kitap okuyorum elimden geldiğince. Pantomim deyince de ilk akla duyamayan insanlarımız geliyor. Acaba duyamayanlar için çalışmalarınız oldu mu?
VO: Elbette oldu. 20 yıl sağır ve dilsizler için keyifle çalıştım. Onların konuşma dillerini öğrendim. Biliyorsun bazı kelimeleri belli işaretlerle anlatırlar. Benim ismim için de özel bir kullanım yarattıklarında çok mutlu olmuştum. Şimdi toplu taşımalarda karşılaştığımda onlarla sohbet etmeye çalışıyorum. Onların hızına yetişmek bazen oldukça zor ama elimden geldiğince yetişmeye çalışıyorum.
Busece: Kızım dilsiz alfabesini biliyor. Siz de bize kulis arkası dili öğretmiştiniz (Karşılıklı harfleri tekrarlıyoruz sadece ellerimizi konuşturarak yılların üzerine büyük bir keyifle). Ama bazı harfler tutmuyor kızımla?
VO: Evet çünkü bazı harfler dilsiz alfabesi olmasına karşılık bazıları da sizin daha kolay anlayabilmeniz için benim uydurduğum hareketlerdi. (gülüyoruz)
Busece: O zaman Vecihi dili demek daha doğru olur galiba 🙂 Peki bundan sonrası için planlarınız neler?
VO: Artık yapmadıklarımı yapmak istiyorum. Yapmadım demek istemediğim şeylere de vakit ayırmak. Konservatuardan emekli oldum kısa bir süre önce ama 15 saat dersim var hala okulda. Anlayacağın buraya gidip gelmeye devam. Başka kurumlardan da çağırıyorlar farklı pozisyonlar için. Değerlendiriyorum tabii ama hayatla ilgili önceliklerim belli.
Konservatuarın hemen karşısındaki çay bahçesinde yaptığımız bu sohbetin ardından okula gidiyoruz. Az önce öğrencilerinin sevgiyle üzerine atladılarının gerçeği konservatuarın önünde birlikte fotoğraf çekerken tekrarlanıyor. İki öğrencisi sevgiyle sarılıyorlar öğretmenlerine, öğretmenime…
Heyecanla konservatuarın içinde dünden bugüne uzanan değişiklikleri gösteriyor. Tek tek odaları, sınıfları geziyoruz birlikte. Yıllarımı geçirdiğim bale salonları… Bizim zamanımızda ile başlayan cümleler havada uçuşuyor.
İnanılmaz haz dolu bir görüşmeydi yaşadığım. Adı röportaj olsa da bu Dünya’daki hatrı sayılır pantomim üstatlarından biri ile karşılıklı sohbet etmek, daha da önemlisi O’nun öğrencisi olmak, bugün onunla oldukça da uzun sayılabilecek saat dilimini birlikte geçirmiş olmak inanılmaz… Önünde tekrar tekrar saygıyla eğiliyorum öğretmenim…



