Hayata zorunlu mola… Corona…

Hayata zorunlu mola... Corona...

Ben ki bir gün evden çıkmasam vırvırlanırım ev bana göre değil diye… Ada’ya geleli bir yıl oldu ve baya bir azaldı aslında bu durum… Sanırım şehir hayatıymış bana ağır gelen… Ada’da yaşıyoruz ama neredeyse her gün geçiyordum İstanbul’a, hep bir iş güç vs … Şimdi haftalardır evdeyim(z)… O bilim kurgu filmlerinin yansımasına döndü hayatımız… ve o filmlerin iki saat sonra biteceğini bilirken biz daha ucunu bile göremedik yaşadığımız durumun…

Bana en acı verense insanların acılarının akşam 19.00 sularında çıkan istatiksel rakamlardan takip ediliyor olması… kayıplara mı üzüleyim, hasta olup atlatıp atlatamayacağını bilemeyenlere mi, yoksa entübe denilen hastaların nefes çabası içinde olmalarına mı? Yoksa sağlıklı insanların sıra ne zaman gelecek hesaplamalarına mı? Çok ama çok üzülüyorum. Ahmet, Ayşe diyemeyip sadece bir sayının parçası olmalarına… Zor bir süreçten geçiyoruz… Ne açıdan baksam bir çıkmaz gibi görünüyor bazen… Eski günler ne zaman geri gelecek? Biz hastalıktan korunabilecek miyiz? Düzeldiğimizde kaç kişinin canı yanmış olacak? Sosyal ve ekonomik şartlar nereye varacak? gibi gibi… bir sürü deli soru zihnimde…

Hayata zorunlu mola... Corona...Bize gelince… Adadayız… “İstanbul’da ama İstanbul’da değil gibi”yi yaşamanın avantajlarını yaşıyoruz kesinlikle… Cebimizde kolanyamızla market alışverişi dışında ev sınırlarındayız… Güneşi gördük mü bahçemize inebilmenin şansı yaşıyoruz burada… Hala bir bahar havası yakalayamadık ama güneşi gördük mü verandada bir kahve içebilmek en büyük mutluluk şu sıralar… Nefes almak için sokağımızın sonundaki ormanda yürüyüşe gidiyoruz arada… Zaten Ada’nın nüfusu malum… Karşılaşabileceğimiz insan 2-3… Onlarla da sosyal mesafeyi koruyoruz tabii hem onları hem kendimizi riske atmamak adına…

Diyeceğim Corona virüsünün geri dönüşlerini bireyseli geçtim, dünya olarak yaşıyoruz, yaşayacağız zaten… Olumsuzlukların varlığını kabul edip, onları bir tarafta saklı tuttuğumda…

Madem zorunlu evdeyiz… Bu duruma da başka bir açıdan bakmaya çalışıyorum aslında… Sorguluyorum birçok gerçekliği… Hem kişisel, hem toplumsal, hem de doğa için neler oluyor, nereye doğru gidiyor ekosistem hiç düşünüyor musunuz siz de? Gerçekten… Bahsedeceklerimi, sizin de düşünüp düşünmediğinizi, bakış açınızın nasıl olduğunu çok merak ediyorum.

Berenim evde… 24 saat onun varlığını hissetmek harika… Onun da sınav senesine denk geldi bu süreç… Eğitim videoları, online dersler, testler vs bir plan silsilesi içinde günlük rutininde… Kendini dinlemesi için zamanı olurken bize sohbet anlarımızı çoğalttı bu zorunlu ev günleri… Cenk de evden çalışıyor birçok işyeri gibi… Home office çalışma düzeni nasıl olur… diye düşünürken bir anda zorunlu bir darbe ile hayatımıza girdi bile… Sürekli evde birlikte nasıl olur, kendi özel alanlarımızı, kendi özel zamanlarımızı nasıl yaratabiliriz derken… olabiliyormuş… çok da keyifli oldu… Evde bütün bilgisayarlar aktif durumda… Herkes kendi çalışmasının peşinde…

Arkadaşlarımla konuşuyorum arada… sıkılıyoruz diyor çoğu… walla sıkılmaya vaktim olamıyor benim… Kendimi geliştirmek için o kadar güzel fırsatlar yakaladım ki bu geçirdiğimiz süre içinde… Bir süre önce Çocuk Yogası Eğitmenlik Eğitimi’ni ve Meditasyon Eğitimi’ni tamamlamıştım. Bunları geliştirmek için birçok online eğitime, seminere daha katılıyorum bu zorunlu ara sayesinde… çok faydası oldu benim için… Sürekli araştırmalar yapıyorum daha iyisini öğrenebilmek için… Gün yetmiyor bazen… Ha bu arada günleri karıştırmaya başladığım doğrudur. Ama esprili bir psikoloğun dediği gibi, “Siz sıkıldığınızdan evdeki kaloriferle, buzdolabıyla konuşuyorsanız sorun yok… Ama onlar sizinle konuşmaya başladıysa o zaman bir destek almalısınız” Merak etmeyin, o modda değil ev halkı 🙂 Henüz mutfağa, temizliğe de vurmadım kendimi… Ama üç öğün yemek hazırlığı zormuş gerçekten itiraf etmeliyim. Bir ben, bir Cenk, arada da Beren el atıyor o günün öğününe… Tek kişiye yüklenilse vay o kişinin haline…

Gelelim bakış açılarına…

Yavaşlamaktan bahsediyorum yıllardır… Ada’ya gelişimiz de bunun bir parçasıydı… ve şu an tüm insanlığa yavaşlamasını gerektiğini söylüyor hayat… Siz durmazsanız, ben durdururum sizi diyor sanki… Hiç dinliyor musunuz hayatı? Bu süreçte size ne diyor? Bizim neredeyse hergün sohbetimizde çünkü…

Doğa uyandı bu süreçte farkında mısınız? Geçen yıl yolunan mimozalar bu yıl kendi doğal süreçlerinde kuruyabildiler ağaçlarının dallarında… Dinlendiler, canları acımadı dallarının kırılarak koparılmasından… Burada doğanın içindeyiz, net görebiliyoruz bazı şeyleri… Yazın başı gibi canlanabilen yaban bitkileri epey oldu çiçeklerini açalı bu sene… Umuyorum ki bu sayede çok daha erken gelecek arılar… O zaman da çoğalacak tüm bitkiler… Toprak bize yalvarıyordu uzuuun süredir… Biz dinlenince evlerde, o canlandı bile…

Balkondan baktığımızda sahil yolunun büyük bir bölümündeki havai fişekli kutlamaları görebiliyoruz normalde akşamları… Çocukluğumdan beri çok sevsem de izlemeyi… Her patlayışta kuşların kalp krizi geçirdiğini öğrendiğimden beri bi buruk bakıyorum o renkli ışıklara… Düğünler yapılamayınca bu aralar, yok tabii gösteriler… Kuşlar neden uzun yaşadıklarından habersizler ama ben onlara baktıkça hatırlayıp gülümsüyorum hayatta daha uzun kalışlarına…

Hayata zorunlu mola... Corona...

Uçaklar azaldı sonra… Hani programlar var ya aplikasyonlardan baktığımız… Şu an havada olan uçakları izleyebildiğiniz. Bundan çok da kısa bir süre önce oradan baktığımızda gökyüzü doluyken o uçak noktacıklarıyla, şimdi seyrek olması heyecan veriyor bana… Ozon ozon diye bağırdığımız, karbon ayak izimizi düşürmek adına türlü türlü taklalar atarken şimdi zorunlu temizlik yaşatıyor kendine dünya… Uçaklar seyrek, trafikte arabalar azaldı… Hava kirliliği oranları düşüyor… Bu kadarı bile oranları nasıl etkileyecek merakla bekliyorum istatistikleri gerçekten…

Çoğumuz evdeyiz… Takım elbiseler dolapta bekleyip eşofmanlarla da iş yapılabiliyormuş öyle değil mi? Ne kadar iş aksıyor? O “önemli” toplantılar zoom üzerinden de olabiliyormuş farkında mısınız? O penguen kıyafetler gidilmeden de insan beyni çalışabiliyormuş… Sizce bundan sonra iş yaşamı ofis bağımlısı olarak mı devam edecek? O plaza ortamları artık kalacak mı değişimden sonra… Sizin fark ettiğiniz gibi işverenler de anlayacak, anlamalı, plaza böcekliğinin gereksizliğini… Uyanın siz de… uyandırın uyuyanları…

Tüketim azaldı… İnsanların çoğu neden mutfakla bozdular… Maya tükenmiş marketlerde… Neden sizce? Çünkü o trendy kıyafeti almalar, şu meşhur lastik ayakkabının yeni modeli çıkmışlar bittiği için olabilir mi? Mağazalar kapanıp, giyip de gösterecekleri arkadaşlarla görüşmeler sekteye uğradı… Herkesin tek eğlencesi markete gitmek oldu şu sıralar… Yaptıklarıyla da leziz mamalar hazırlamak mutfakta… Kötü mü oldu, elbette hayır… Kim ne yapmaktan mutluysa onu yapsın… Diyeceğim, birçok insan görebildi ki (ya da ben görebilmiş olmasını umuyorum hala) “az” ile (yetinip) “çok” da yaşanabiliyormuş… Şimdi o dolaplarda bekleyen çeşit çeşit kıyafetler, aksesuarlar, otoparkta bekleyen arabanız hala çok mu değerli? Ne değerli sizin için?

Kendinle mutlu musun? Peki sevdiklerinle birlikteyken? Evde her gün bir tartışma var mı? Aslında uzlaşabilmenin mümkün olduğunu mu görüyorsunuz yoksa? Nereden bakıyorsunuz ilişkilerinize? Bu süreç bana kalırsa ilişkilere de boyut getirecek… Bitti dediklerinde Corona’nın yayılması; belki ilişkiler de bitecek; belki de olabiliyormuş deyip çözümler üretilmiş olacak…

Sağlığımızın kıymetini de hatırlatmadı mı? Hepimiz “Önce sağlık” diyip duruyoruz da… Hangimiz sağlığına “gerçekten” önem veriyordu? Dirençlerimizle diz dize oturuyoruz günlerdir. Her geçen günün, hatta her “an”ın kıymetini anlayabilsek artık diyorum… var’ken “yok” olmanın aslında ne kadar da kolay olduğunu… sevdiklerimize bu kadar yakınken, onlarla geçirilen zamanın kıymetini… Hayatımızda nelere, kimlere daha fazla değer verdiğimizi düşündürmedi mi hala size?

Şükran duygusunun bağışıklığımızı güçlendirdiğini ve olayları farklı açılardan görmemizi sağladığını öğrenmiştim aldığım eğitimlerin birinde… Hangi bakış açışını seçeceğimizse bize bağlıdır. Fakat en önemlisi bunların hepsini “farkında olmak”…

Düşündünüz mü nelerin olmazsa olmazınız olduğunu? Paranız, sevdikleriniz, işiniz, aileniz, sağlığınız…? Peki, nelerden fedakarlık yapabileceğinizi düşündün mü başınızı avuçlarınızın içine alıp? Belki de yarın… Zor kararlar almanız, seçimler yapmanız gerekebilir… neye evet neye hayır diyebilirsiniz? Ben hepsini düşünüyorum.

Ekolojik sistem size bir “dur”, “sakinleş”, “düşün” diye bağırıyor… Çık dışına çemberinin, artık bir de dışarıdan bak, çok daha geç olmadan…

Facebooktwittergoogle_pluslinkedin

Benzer yazılar

“Hayata zorunlu mola… Corona…” İçin 2 Yorum Var

  1. Kemal avcı

    Harika bir yazı, akıcı bir dil.. İnşallah bu günler bitecek..

    1. buse

      Beğenmenize sevindim… Sağlıklı günlere doğru, keyifle kalın 🙂

Yorum Yapın

*