Kamp Ateşi’ni Yedigöller’de Yaktık…

1DSC08380
Kızımla uzun zamandır deneyimlemek istediğim bir aktiviteydi kamp… Mevsim itibariyle de tam zamanı dedik ve arkadaşlarımızı da kapıp, bunun için en güzel yerlerden biri olan Yedigöller’e doğru rotamızı belirledik.

1DSC08433Birlikte ilk kamp deneyimimiz olacağından onun kadar ben de heyecanlıydım. Sabahın erken saatlerinde yaklaşık dört saat sürecek yolculuğumuz başladı. Bu yolculuğun ilk meyvesini ağaçlardan gökyüzünü göremediğimiz bir doğayla buluştuğumuzda almıştık bile. Gelir gelmez Nazlıgöl’ün hemen yanına çadırlarımızı kurduk. Matler, uyku tulumları da yerlerini bulduktan sonra, kızım ve arkadaşı gölün etrafında keşif turlarına başlamıştı bile. Biz de şehrin kaosundan kaçmış olmanın haklı gururu ile ormanın tadını çıkartmak üzere etrafımızı tanıyalım turunu gerçekleştirdik. Gelmeden önce baktığımız fotoğraflardan hepimiz az çok tahmin ediyorduk ama bu enfes doğayı bire bir solumak muhteşemmiş…

Yedigöller’in oksijen oranı en yüksek olan milli parklardan biri olduğunu öğreniyoruz rehberimizden. Örneğin bazı ağaçların üzerinde liken bulunuyor. Liken oksijen oranını %60 oranında arttırırmış. Güzel bir kısır döngü var yani, liken oksijenli ortamı seviyor, liken olunca da oksijen oranı artıyor 🙂

Akşam yemeği için mangallar kuruluyor, hava iyice kararmadan kamp ateşi 1DSC08448hazırlanıyor bu arada. Keyifli bir yemek sonrası hep birlikte ateş etrafında muhabbet ediyoruz. Rehberimiz akşam çakalların gelebileceğini, insan çığlığına benzer sesler çıkardıklarını ama saldırgan olmadıklarını söylüyor. Ve ilk deneyimi bu söyleminin üzerinden çok da geçmeden yaşıyoruz. Çocuklarla sadece fenerin ışığının aydınlattığı karanlıkta yürürken, çığlıkları ile “Biz burdayız…” diyorlar! Biz de herkes gibi önce insan sesi diye dalga geçerken, gecenin neredeyse tamamında bu seslerin varlığı ile çakal sesini iyice zihnimize kazıyoruz. Tanzanya‘daki sırtlan deneyiminden sonra, Türkiye’de de çakallarla dans…

Rehberimiz gece yürüyüşünü önerdiğinde, ben ve kızım -çakallara rağmen- ön sıralarda yerimizi alıyoruz. Zarar vermeyecekleri söylendiğinden gönlümüz rahat ama kızımın içinde tatlı bir heyecan, biraz da kaygan patika yoldan yürürken rehberimiz herkesin fenerlerini kapatmasını söylüyor. İşte o zaman zifiri karanlık bedenimizi sarıyor zihnimizdeki canavarlar, “Işık olmasa ben ne yapardım?” diyor…

1DSC08452Akşam çadırlara çekildikten sonra inanılmaz bir yağmur başladı. Açıkçası pek de tercih edilen bir durum olmasa da Beren’in bu deneyimi de yaşamış olması beni mutlu etti. Yağmurun tıkırtısı, çakalların bağırışları derken ıslak ama tertemiz bir doğaya uyandık. Doyurucu bir kahvaltının ardına tüm gölleri keşfetmek adına tüm ekip trekkinge başladık. Yol boyunca parka da adını veren yedi göl tüm güzelliği ile yolumuzu kesti. Aslında yer hareketleri sonucu kayan kitlelerin önlerini kapaması ve suların ardarda birikmesi ile oluşmuş heyelan gölleriymiş bunlar. Ayrıca bazılarının dip kaçakları ile birbirine bağlantılı olduğunu da öğreniyoruz. Doğa sadece göllerden ibaret değil tabii.. Çeşit çeşit ağaç, gökyüzü ile irtibatınızı kesecek kadar cesur… Ağaç kesmek hatta budamak bile yasakmış bu parkta. Durum böyle olunca yeni çıkan fidanlar yüksek ağaçlardan gün yüzü göremiyor ve büyüyemiyormuş zavallıcıklar… Şelale, göllerdeki kurbağa sesleri, sislerin ağaçlarla buluşup göle yansımalarını izlerken zaman akıp geçiyor…

Dönüş yolunda soruyorum “İlk neleri yaşadın bu iki günde?” diye;1DSC08480

-Çadır kurdum!

– Çakal sesleri ile geceyi çadırda geçirdim!

-Bataklıkta ayakkabılarımı bıraktım! (Gülüyor…)

-Yamaçtan yuvarlanırken çok eğlendim…

-Kendi kamp ateşimi kurup, kendim yaktım! diyor yüzünde muzip gülümsemesi ile…

Daha ne olsun… O daha 9 yaşında ve kaçımız bugüne kadar çadırda bir gece geçirdi… Bana kalansa, kızımla başbaşa hani kaliteli zaman dedikleri cinsten, doyasıya vakit geçirmek oldu… Islandık, bacaklarımız acıyana kadar yürüdük, tırnaklarımızın içi kirle doldu, odun topladık, ağaç dallarından asa yaptık, gölün çamuruna battık, şelaleler gördük, oksijenden başımız ağrıdı… Bu inanılmaz deneyimi yaşamak için e hadi!…

Foto… Foto… Yedigöller…

Bu yazı ilginizi çektiyse bunlara da göz atabilirsiniz;

Geçmişin izinde Mysia Yolları’nda yürüyüş… Hazırlıklar…

TransMysia’da ilk iki gün…”

TransMysia’da kalan günler…Gözlemlerim…

Yazın serin sporu; Sansarak Kanyonu’nda trekking

Facebooktwittergoogle_pluslinkedin

Benzer yazılar

  1. Avrupada Yasam

    Ne güzel ya. Biz gidemiyoruz böyle kampa. 🙁

Yorum Yapın

*