Gelibolu, yıllardır gelmek isteyip de bir fırsatını yakalayamadığım bir yer… Vatanın nasıl savunulacağını dünyaya anlatan Gelibolu Savaşı’nın yaşandığı sokaklarda bugün geziyor olmak inanılmaz…
Çanakkale sınırlarındaki Gelibolu, Çanakkale Boğazı’nın Marmara’ya açılan ağzına yakın ve kendi adını verdiği yarımadanın üzerinde kurulmuş tarihi milattan öncelere uzanan bir ilçe… Buraya geldiğimde çok heyecanlıydım ve her köşesini ayrı ayrı gezmek için sabırsızlanıyordum.
İlk durak Gelibolu Feneri… Hamzaköy’e bakan yamaçta dönüyor fener… İzlediği manzaraysa muhteşem! Yanındaki parkta aldığımız kısa fotoğraf molasının ardından Bayraklı Baba Türbesi’ndeyiz. Hikayesi ilginç, bir kuşatma sırasında sancağı düşman eline geçmemesi için kılıcı ile parçalayarak yutmuş Süleyman Paşa’nın bayraktarı Karacabey. Ölürken de “Vatan sağolsun, benim mezarımdan hiçbir zaman Türk bayrağını eksik etmeyin, sonsuza dek burada dalgalansın” demiş. İşte o zamandan beri burası “Bayraklı Baba” olarak anılıyor ve her tarafında al bayrağımız dalgalanıyor. Geleneği sürdürmek için biz de bir tane asıp teşekkürlerimizi sunuyoruz tabii…
Her köşesi geçmişle bezeli, tarihin nefes aldığı bu sokakları gezerken Çilehane çıkıyor önümüze… Dik bir kayanın altında iç içe iki kişilik odadan oluşan bir kaya oyuğu aslında. Orada durmaktan az sonra bunalıma girecek gibi görünen görevli, Yazıcızade Mehmet Efendi’nin bu çilehanede nasıl kendini dünya nimetlerinden çekerek ibadet ettiğini, burada geçirdiği yedi yılda Kitap-ı Muhammediye’yi yazdığını anlatıyor. Hamzaköy’in tepe kısmına giderseniz Gelibolu Mevlevihanesi’ne mutlaka uğrayın. Ancak biz hafta sonu oradaydık ve kapalı olduğundan içini malesef göremedik.
Diğer yerleri gezmeden evvel yemek de yemek lazım tabii 🙂 Sahildeki balıkçıların hepsi birbirinin benzeri… Ama mutlaka kalamar… Ben ki karidesin yanında pek tercih etmem. Burada yenenin tadı bir efsane! Unutmadan, Gelibolu’ya giren yolun sağ tarafında hemen sahile paralel kolunda Yakşi Konserveleri’nden almanızı öneririm. Orkinostan ton, sardalyeden konserve, hamsiden de buğulama herşeyin konservesini hem de en güzel haliyle bulmanız mümkün…
Hemen merkezde yer ala kalesinin bugüne kadar ulaşmış olan surlarından birine kurulmuş olan Piri Reis Müzesi gerçekten çok güzel hazırlanmış. Ünlü denizcimizin ismini taşıyan müzede döneme ait haritaları, bayrak ve sancakları, maketleri ve Gelibolu’ya ait tabloları görmek mümkün. Gelmişken surların penceresinden denize doğru bakıp kokusunu içinize çekmeyi de ihmal etmeyin tabii…
Ve Gelibolu Savaş Müzesi… Alışılmış müzecilik anlayışının dışında objeler, döneme ait malzemeler ve fotoğraflar gerek ışık gerek simülasyonlarla o dönemi yaşatan bir tasarımla karşınıza çıkıyor. 7.000’in üzerinde eşyanın sergilendiği söylenen müzede dönem can buluyor…
Tarihimizin en büyük kahramanlık öykülerine tanık olunan Çanakkale Savaşı’nın izlerini taşıyan Gelibolu’dan ayrılırken şehitlerimizin önünde bir daha saygıyla eğiliyorum.
Daha çok Foto… Foto… için…