Bosna Hersek’e gelmeyi planlarken Mostar en çok görmek istediğim yerlerden biriydi… Hazır buraya gidecekken yol üzerinde nerelere uğrayabilirim, neler yapabilirim diye araştırırken de Blagaj beni kendine aşık eden yer oldu… Muradıma kavuştum, işte Blagaj’dayım!
Saraybosna’dan Mostar tarafına tur ayarladığımdan Blagaj’ı da içine alan bir planlama yaptım. Buraya gelmeden evvel yol üstünde gezdiğimiz Poçitel ise bizi başka bir boyuta taşıdı. Onu da daha sonra anlatacağım. O kadar araştırdım, tursuz ve araç kiralamadan buraları aynı gün içinde gezmek zor, hatta neredeyse imkansız… Otobüs saatlerinin mantıksızlığı bizi çıkmazsa soktu. Ama illa -arabasız hallederim ben- diyorsanız gitmeden önce yaptığım araştırmalarda okuduğum Mostar’dan buraya dolmuşlar olduğu notunu da buraya bırakayım 🙂
Her ne kadar tarihten pek hoşlanmasam da Blagaj’ın ilgimi çeken bir hikayesi oldu. Şöyle ki; Osmanlı o zamanlarda, fethetmeyi düşündüğü topraklara elçi (vali) gönderiyormuş. Onlara da o bölgenin en güzel noktasında bir ev alıyormuş. Buna Nehri dağın yamacındaki bir mağaranın içinden doğuyor. Buraya gönderilen elçinin evi de işte bu dağın hemen yanına inşa ediliyor. Valinin elinde çok kaynak var. Hem kendini sevdirip hem de elindeki bu kaynağı kullanarak, burada yaşayan insanlara tabiri caizse propaganda yapıyor. Orada yaşayan çocuklara eğitim veriyor, gıda yardımı yapıyor örneğin… Amaç, bir gün Osmanlı İmparatorluğu burayı fethederse onlar için iyi olacağı konusunda halkı yumuşatmak… Gün gelip fetih gerçekleştiğinde de vadedilenler de sonuna kadar o bölgede gerçekleştiriliyor. Gerçekten de Bosna fetih öncesinde kaynayan kazansa, Osmanlı döneminde suyun ılındığı belirtiliyor.
Blagaj bir çıkmaz sokağın ucu gibi… Yollar dar ve merkeze vardığımızda dönüş imkanı olmadığından; araç bizi yukarıda bıraktı ve yolun devamında yürüyerek aşağı indik… Yolun kenarına dizili satıcılara baka baka keyifli bir iniş… Yeri gelmişken, buradaki balların organik olduğu söyleniyor. Organik olması özel bir durum da değil aslında… Hile, dolanı henüz nasıl yapacaklarını pek de keşfetmemiş olmalarından kaynaklanıyor. Ben de hemen bal alışverişimi buradan yaptım tabii 🙂 (Çiçek balı almıştım, bildiğimiz markaların lezzetinden biraz daha farklı tadı var… Ben tatmadan almıştım, imkanınız varsa deneyip de alın… Ve bir süre eve geldikten bir süre sona şekerlendi ki bu gerçekten saf bal bal olduğunun kanıtlarından… Çocukluğumdan beri şekerlenen bal görmemiştim. Ehu 🙂 )
Yolun sonu Blagaj’ın fotoğraflardan beni kendine aşık eden yeri! Karşımda dağ, ileride kaynayan su, önümde hızla akan nehir, yamaçta o bahislere konu Derviş Baba Tekkesi… Nasıl bir güzelliksin sen! Buraya gelmişken Tekke gezilebilir, nehrin kenarına dizili restaurantlarda yemek ya da kahve molası verilebilir. Bense nehrin üzerinden geçen küçük köprünün üzerinde neredeyse yarım saatimi geçirdiğimi söyleyebilirim. Sonrasındaysa bol bol etrafı gezdik ve nehrin dibinde kahve molası vermeyi tercih ettik… Ağzımdan belli aralıklarla dökülen tek bir cümle vardı…”Ohh… İşte bu!”…
Yeşil ve mavinin birleşmesi, dağın gücü ile buranın ruhunu büyütüyordu sanki… Ve bu his kalbime öyle iyi geldi ki…
Not: Hediyelik eşya (magnet vs) alacaksanız buranın fiyatlarının Mostar’a göre daha uygun olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim 🙂
Bu yazı ilginizi çektiyse bunları da okumak isteyebilirsiniz;
“Saraybosna’nın Yeşil Kalbi… Vrelo Bosne Parkı…”
“Bir kurtuluş hikayesi… Umut Tüneli!”