Antakya dışında ama Antakya’ya yakın “bir” gün…

Antakya’ya 3. gelişim… “Antakya’ya gitmek lazım!..” yazısında şehrin içi ile ilgili notlarımı okumuşsunuzdur… Her geldiğimde ilk defa görecekmişim gibi heyecanlanıyorum burayı… Son gezimizin bir gününde araba kiralayıp yakın yerleri keşfedelim dedik… Ve yine yollardayız tabii…

Hatay_29

İlk durak Harbiye… Her tarafta sular akıyor şırıl şırıl… Parsel parsel restaurantlar yürümenize izin vermiyorlar… “Gel yemeğinizi bizde yeyin…” “Olmadı kahvenizi için bari”… Biraz rahatsız olsak da bu durumdan, keyfimizi bozmayıp, şırıl şırıl sular akan manzaralılardan birini tercih ediyoruz. Keyifli mi, evet… Eğer buz gibi suyu severim diyorsanız o zaman ayaklarınızı suya sokup, öyle de içebilirsiniz kahvenizi… Daha önceki deneyimlerimle birleştiriyorum ki, karnım açsa göbeğimi bu alanda değil de Kule Restaurant’ın tepedeki manzarası eşliğinde doldurmayı tercih ederim. Sonrasında da gelip bu doğal şelaleler arasında kahvemi içerim. Hem o muhteşemm mezelerin tadına bir de bu leziz restaurantta bakar, serin serin de güzel kahveyi yudumlardım. Bu arada İstanbul’da Kuru Kahveci Mehmet Efendi, Kıbrıs’ta Con Kahve güzel derken Hatay’ın kahvesinin de azımsanmayacak güzellikte olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. İpek atölyeleri ile meşhur burası aynı zamanda. Harbiye’de istediğiniz çeşit ve kalitede bulabileceğiniz ipeklerden fular, çeşitli örtüler satın alabilirsiniz.

IMG_5374Rotamızın ikinci durağı Vakıflı Köyü; Samandağ ilçesine 4 km uzaklıkta… “Türkiye’nin Tek Ermeni Köyü” olma özelliğini sürdürüyor bu sevimli yerleşim… Köyün tamamını Ermeni asıllı Türk vatandaşlarının oluşturduğu söyleniyor. Köyün girişinde hala ibadete açık olan Meryem Ana Kilisesi bulunuyor. Hoşgörü ve çok kültürlülüğün en güzel örneği olan bu köyün diğer bir özelliği de organik tarım yapılması… Durum böyle olunca meyve reçelleri, likörleri de satın alabileceğiniz, bu alışverişten de köyün kumbarasına katkı sağlayabileceğiniz küçük satış noktaları mevcut… Minicik bir yer aslında… Her zamanki gibi ortamı nefeslemek için portakal ve servi ağaçları ile gölgelenen sokaklarında yürüyüş yapmaksa pek bir keyifli…

Sonrasında navigasyonda Hıdırbey işaretleniyor ve tekerler hareket ediyor… Aracımızı köyün girişine park ederken bir köylü teyze bizi karşılıyor elindeki torbasıyla… İstanbul’lu olarak size yanaşan insanların hep birşey isteyeceği kaygısı işlemiş ya içimize, temkinli dinliyoruz teyzeyi… “Hadi alın içinden” diyor. Neymiş o diye baktığımızda torbada ayıklanmış bezelyeleri görüyoruz. “Yok teyze almayacağız, teşekkürler” diyoruz. “Almayın, yeyin zaten” diyor bize. “Pişmeden nasıl yiyelim?” diyoruz. “Gerek yok ki, çıtır çıtır yeyin işte” diyor. Alıyoruz birer ikişer, hiç de fena değil hani… Bir yaşıma daha girdim, bezelye de çiğ yenebiliyormuş meğer 🙂

IMG_5377Hıdırbey Köyü Samandağ’a 6 km. mesafede… Köyün merkezinde devasa gövdesi ve heybetiyle Musa Ağacı bizi karşılıyor. Bu ağacın bir efsanesi de var tabii… Şöyle ki; Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın Samandağ buluşmasından sonra Hz. Musa, Musa Dağı’na çıkmak üzere yola koyulur. Bu bölgeye geldiğinde su içmek için bastonunu yere sapladıktan sonra, dereye su içmeye gider. Su içip geldiğinde, diktiği bastonunun bir çınar filizi haline geldiğini ve aniden yeşerdiğini görür… Ama efsaneyle, ama gerçekle bu tarihi anıt ağaç ciddi bir doğal değer olup, etrafını saran küçük iskemlelere oturup gölgesinde tam da birer çay molası verilesi bir nokta… Karnınız açsa köyün meydanından sağa doğru ilerleyip minik derenin kenarında çok da ucuza gözleme ayran atıştırabilirsiniz. Bu arada Musa Ağacı’nın gövdesinin 35 metre olduğunu da hatırlatayım!..

IMG_5379

Hatay_30Ve bizim için günün son noktası yine Samandağ’ın bir ilçesi olan Çevlik… Titus Kaya Tüneli ve Titus Mezarlıkları burada yer alıyor. Titus Tüneli uzunluğu ve yüksekliği ile oldukça etkileyici… Sahil kısmında arabamızı park ettikten sonra kayalık bölgeye ufak bir tırmanış ile ulaşıyorsunuz. Yürüyüş yolu ne kadar medeni olsa da yazın sıcağında pek de parlak bir fikir olduğunu söyleyemeyeceğim. Buranın tünele sıradışılığını verense, tarihinin M.S.1. yüzyıla uzandığı dönemde insan eliyle yapılmış olması… Roma İmparatoru Vespasianus, sel sularını önleyip kenti ve limanı su baskınlarından korumayı amaçlamış… Tünelin toplam uzunluğu 1.380 metreyi buluyor, bunun 130 metrelik bölümü tam tünel şeklinde, diğer bölümleri yarı açık ya da açık… Eğer bizim gibi biraz cesaretiniz varsa bu kapalı bölümü de geçebilirsiniz. Vardığınız nokta pek birşey ifade etmese de karanlık ve dar bir taş üzerinde düşmeden yürümenin getirdiği adrenalini sevdim…

IMG_5389 (1)

Tütus Tüneli’nin girişinden sağa doğru ilerleyip bahçeler arasında ilerlediğinizde kaya mezarları karşınıza çıkıyor. Kayalık yamaçlara oyulmuş mezarlar oldukça fazla sayıda… En ilgi çekici olan da Beşikli Mağara olarak adı geçen çukurun tabanındaki bu geniş mağara, oldukça yüksek ve gösterişli olarak yapılmış…

Hatay dışının da havasını koklayalım diyorsanız işte size mini plan… Haydi en yakın zamana bir Hatay planı yapın…

Eğer okumadıysanız “Antakya’ya gitmek lazım!” yazısını da okumanızı öneririm.

Facebooktwittergoogle_pluslinkedin

Benzer yazılar

Yorum Yapın

*